Cumhuriyetimizin yıl dönümü yoğun katılımlarla Türkiye'nin her yöresinde içtenlikle kutlandı. Irak'ın, Suriye'nin ve son olarak İspanya'nın yaşadıkları düşünülürse, halkın böylesine büyük bir duygu birliği ile ülkenin bütünlüğünü de simgeleyen Cuımhuriyet'e sahip çıkmasının değeri anlaşılır.
Bu sadece toprak bütünlüğü değildir. Bu yarına dönük duygu birliğidir de... Edirne'den Kars'a uzanan alanlardaki insanların kader ortaklığının güvencesidir de Cumhuriyet!
Rekabet dünyası
Ancak Cumhuriyet'in bir doğum gününü daha kutlarken, dünyadaki tek ülke olmadığımızı ve ülkeler arası bir yarışta da koştuğumuzu unutmamalıyız.
Bizim başarımızın göstergeleri olarak değerlendirdiğimiz sayıları, mutlaka diğer ülkelerin sayıları ile de karşılaştırmalıyız.
Başarı sayıları
Örneğin yıl sonunda 156.5 milyar dolarlık ihracat yapmayı hedefleyen Türkiye bugün artık 1923'ün tamamında yaptığı 51 milyon dolarlık ihracatı 3 saatte yapıyormuş... 94 yılda nüfus 6 kat artarak 80 milyonu bulurken milli gelir de 1420 kat artmış... 1923'te 565 milyon dolar olarak ölçülen milli gelirin yıl sonunda 800 milyar doları bulması bekleniyormuş. Bu tür gelişmeyi ifade eden sayılar, tabii ki hepimizi mutlu kılıyor. Ama bu sayıların yansıttığı alanlarda "Acaba diğer ülkeler neler başardı" sorusuna da cevap aramalıyız.
Serbest pazara geçiş
2'nci Dünya Savaşı'ndan yıkılmış ve perişan halde çıkan Almanya ve Japonya, ya da bir iç savaşın ülkesi olan Güney Kore veya ideolojik rejim değişikliği yaşayan Çin Halk Cumhuriyeti gibi ülkelerin başarıları acaba neden bizim başarılarımızı gölgeliyor? Bu sorunun cevabının liberal ekonomiden veya serbest pazar modelinden geçtiğini bilmeliyiz. Mesela Turgut Özal'ın hazırladığı liberalleşme paketi 1980 yerine 1950 yılında açılabilseydi, şimdi çok daha ileri bir noktada olacaktık. Korumacı kambiyo modeli ve her alandaki devletçilik ancak Turgut Özal tarafından 1980'den başlayarak kırılabildi. Bu sayede ihracat 1980'de 2.9 milyar dolar iken, 2014'te 160 milyar dolara yükselebildi.
Eğer kıssadan hisse çıkarmayı denersek, her alanda liberalleşmenin hem siyasette hem de ekonomide başarının itici gücü olduğunu unutmamalıyız.