Kendilerini toplumun kültür düzeyinin üzerinde gören ve seçilmişlerin iktidara sahip olmasını kabullenemeyen "Sözde seçkinler"in Tayyip Erdoğan'a kızıp Fethullah Gülen'in yandaşı olduklarını bile görmedik mi?
İşin kötüsü bu tür tutarsızlıklar siyasetçiler tarafından da sergilenir. Örneği, muhalefetteyken söylenenlerin tam tersinin iktidar olunca yapılması değil midir? "Biz iktidar olursak Çekiç Güç'ün görev süresini uzatmayacağız" diyenlerin, bu görev süresini kaç kez uzattığını görmedik mi?
Muhalefetteyken "Amerika ile ipleri kopartalım" diyenlerin, iktidar olunca bu defa Amerika'nın kucağına oturduğunu da gördük.
Özgür ve özerk olmak
Aktif siyaset dışındaki bağımsız, bağlantısız ve özerk olmaları gereken düşünce odakları, her toplum için bir sanal deniz feneri gibidirler. Bu tür düşünce odakları ülkenin gerçek veya yapay krizlerle karartılmış siyaset ve düşünce yaşamına, doğrunun ve gerçeğin ışığını tutup yol gösterirler.
Ama bu coğrafyada önyargısız, takıntısız ya da saplantısız olmak galiba pek mümkün değildir. "Barış Açılımı"nı bir Erdoğan Projesi olarak gördükleri için Kürtlere gidip "Öcalan sizi satıyor" diyenleri de görmedik mi?
Egoları şişirmek
Aydınlar olarak da, bazı siyasetçilerin yaptıkları gibi egolarımızı şişirebiliriz. Kendimizi vazgeçilmez ve hatta ölümsüz olarak görebiliriz de. Ama bunu dünyaya, komşulara ve bize göre "Ötekiler" safına yerleştirdiğimiz kişilere ve kesimlere dönük bir nefret operasyonuna dayamaktan kaçınmamız gerekiyor.
Özellikle 15 Temmuz şokunu yaşamış bir toplumun insanları olarak, aklın ve vicdanın sesine kulak vermeyi ihmal etmemekte sayısız yararlar bulmalıyız.