İçinde bulunduğumuz tartışmalarla ve arayışlarla dolu ortam, bir geçiş döneminin doğum sancılarını yansıtmakta. Askeri darbelerin artık söz konusu olmadığını gören kesimler şimdi Fethullahçı darbelerde veya PKK teröründe çıkış yolu arıyorlarsa, bu durum geçmişin kötü alışkanlıklarının bugüne böyle yansıması değil midir?
Eğer medyanın bir bölümü hâlâ post- modern darbeciliğin yanında gibi görünüyorlarsa, bunu geçiş döneminin kararsızlığı biçiminde değerlendirmeliyiz. Bu kararsızlığın en son sergilendiği 28 Şubat 1997 post- modern darbesinde bir merkez medya patronu olan Dinç Bilgin'in başına gelenleri herhalde hiçbir medya patronunun unutması mümkün değildir.
Çocukluk hastalıkları
Medyada devam eden bazı marjinallikleri çocukluk hastalığı olarak görmek gerekiyor.
"Anayasaya uyulmalı" veya "Kurucu ayarlara dönmeliyiz" diyerek kendilerince "Cumhurbaşkanı asla Başkan olamaz" diyenlere de, ilk Cumhurbaşkanımız Atatürk'ün bugünkü "Cumhurbaşkanı devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir" ilkesini nasıl yorumladığını hatırlatalım mı?
1930'lu yıllarda, Atatürk Cumhurbaşkanı, Celal Bayar İktisat Bakanı ve Mareşal Fevzi Çakmak Genelkurmay Başkanı'dır...
Çakmak'ın sözünü dinle!
İktisat Bakanlığı hangi yatırıma karar verse Genelkurmay buna karşı koymaktadır. Gemlik'teki suni elyaf tesisi "Su deposundan gece Marmara'ya girecek İtalyan denizaltıları ikmal yapar" gerekçesi ile, İzmit Kâğıt Fabrikası "Gün batımından sonra kıyılarda yabancı uzmanlar bulunamaz" denilerek engellenmek istenmiştir. Son olarak Karadeniz Ereğli'sinde Demir-Çelik tesisleri yapılmasına Mareşal Çakmak, "Bu tesis denizden bir top atımı uzaklıkta olmalı" diyerek karşı çıkmıştır. Sonunda Atatürk Bayar'ı Çankaya'ya çağırır,"Mareşal'in istediğini yapacaksın. Ereğli'den vazgeçtiğini ve tesisi Karabük'te yapmaya karar verdiğini söyleyeceksin" der.
Hep o şarkı
Rahmetli Bayar bu olayı bana anlatırken "Atatürk beni haklı buldu, Mareşal'in istediğini yaptı" demişti... İki kuşak sonra da 1960'ın 27 Mayıs'ında Bayar Cumhurbaşkanlığından asker zoru ile indirilmedi mi? Anayasa'nın 104'üncü maddesindeki Cumhurbaşkanı "Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir" hükmünü 28 Şubat'ın Cumhurbaşkanı Demirel'in, siyasi organı askeri organa feda ederek uyguladığını görmedik mi?
Bir karikatürde görmüştüm. Sabahın köründe öterek kendisini uyandıran horoza, uyandırılan tavuk "Bütün kocalar gibi öperek uyandıramaz mısın" diyordu. Bakalım bizler de ne zaman bütün gelişmiş ülkelerde sivil ve çoğulcu demokrasilerde geçerli olan biçimlerde uyandırılacağız?