Devran amma da insafsızca dönüyor bu coğrafyada... Acaba bu devranı döndürenler sadece seçmenler mi?
12 Eylül 1980 askeri müdahalesi ertesinde konuğum olan bir yabancı gazeteciyi bir İstanbul lokantasında akşam yemeğine götürmüştüm. Lokantadaki masalardan birinde 12 Eylül'ün Başbakanı Bülend Ulusu konuklarıyla, bir diğer masada da 12 Eylül'ün Çankaya'dan indirdiği İhsan Sabri Çağlayangil kendi konuklarıyla yemek yemekteydiler.
Hoş durumumuz
Konuğum olan yabancı gazeteciye onları işaret edip "Bu deviren, bu da devrilen" dedim. Yabancı gazeteci "Devirenin ve devrilenin aynı çatı altında bulunabilmeleri Türkiye'ye özgü hoş bir durum" dedi. Ben de "Bizde siyasi rakipler bazen de hapishanelerde aynı koğuşları paylaşırlar" diyerek hoş durumumuzu daha fazla açmıştım.
Yıllar önce yaptığım bir dizi röportajda da çok büyük bir matbaanın sahibi olan girişimciye "Nasıl böyle büyük bir matbaaya sahip oldunuz" diye sorduğumda, "27 Mayıs günü darbeyi öğrendiğim zaman Cemal Gürsel'in resmini poster yapmayı akıl ederek bu matbaayı kurdum" demişti.
Yeni sorunlar
"Vesayetçi Demokrasi" artık geride kaldığına göre, "Eski Türkiye"den kalan bu tür anıları antikalar arasına atabiliriz artık... Ama düne kadar her şeye karar veren "Derin Devlet"in yerine geçmeyi planlayan "Paralel Devlet"e ilişkin anılarımız, acaba ne zaman antika olacaklar? Veya "Kürt Realitesi"ni "Çözüm Süreci"ne taşımayı başarmışken, bu sorunun yeniden "Terörle Mücadele" çizgisine oturması ne zaman sona erecek?
"Rahat" bir şiirdir
Kısacası gerçekten ömür biter yol bitmez... Bir sorunu çözdüğünüzü zannederken en az on tane yeni sorunun karşınıza çıkması, bu coğrafyadaki siyasetin kaçınılmazlarındandır. Siz siz olun... Sakın Orhan Veli'nin "Rahat"ındaki gibi şairce hayallere ve beklentilere kendinizi kaptırmayın...
"Şu kavga bir bitse dersin,/ Acıkmasam dersin,/ Yorulmasam dersin,/ Çişim gelmese dersin,/ Uykum gelmese dersin;/ Ölsem desene!"