Bugünün dünden en büyük farkı, ezberlerimizin bozulmuş olmasıdır... Eski Türkiye'de birileri beyinlerimizi öylesine yıkardı ki, hiçbir mekanik veya kimyasal temizleyici bunlar kadar etkili olmazdı.
1930'larda yurdun demir ağlarla örülü olduğunu düşünmüyor muyduk? "İç ve dış düşmanlar" söylemi içinde kendi halkımızı da, resmi ideoloji dışındaki düşüncelerin ve hatta inançların sahiplerini de, kara listelere almıyor muyduk? Ekonomide Merkez Bankası memurlarının dünyadaki bütün para birimlerinin değerlerini belirleyebileceklerini zannetmiyor muyduk?
Yeni aristokrasi
Kendilerini "Beyaz Türkler"in aristokrasisi olarak gören holding patronlarının, iki kuşak öncesinin esnafları olduklarını da biliyoruz artık... "Beyaz Osmanlılar"ın yani "Azınlıklar"ın nasıl tasfiye edildiklerini de ve yerlerine ikame edilenlerin nasıl sermaye sahibi kılındıklarını da artık irdeleyebiliyoruz.
Hizmeti görmemek
Ama değişmeyen toplumsal alışkanlıklarımız da var. Ülkeye hizmet edenlere karşı, bir nevi öfke ve hatta kin besliyoruz bilinçaltımızda... Ülkenizin geleceğine katkıda bulunmak için ağzınızla kuş tutsanız, belirli süre sonra birileri "Yazık oldu kuşa" diye söylenmeye başlayacaktır. Ya da seçim kazananların hakkını teslim etmek yerine seçmenleri aşağılamak, değişmeyen bir tabloyu sergilemiyor mu?
Tek sorumlu biz miyiz?
Değişmeyen toplumsal alışkanlıklarımızdan bir diğeri de dünya siyasetindeki karmaşık durumları anlamaya çalışmak yerine hep "Türkiye nerede yanlış yaptı" sorusuna cevap bulmaya çalışmak değil midir? Mesela petrol kaynaklarını dışarıda bırakan ve Mezopotamya kültürünün insanlarını ikiye bölen Güneydoğu sınırımızı, üyesi olmadığımız Milletler Cemiyeti kararı ile 1925'te sanki biz mi çizmiştik?
Kafa karışıklıkları
Bir de Kahire'nin Tahrir Meydanı ile İstanbul'un Taksim Meydanı'nı karıştırmak veya Irak ve Suriye ile Türkiye'yi aynı sanmak benzeri gezi zekâlılıklarımız yok mu değişmeyen alışkanlıklarımız arasında. Bu tür jeo-politik özürlülerin durumunu anlatan bir Temel fıkrası bile yok mudur?
Ayı ve coğrafya
Temel konuklarına avladığı hayvanların postlarını gösteriyormuş. Bir kutup ayısının beyaz postu önüne geldiklerinde konuklardan biri "Bu kutup ayısını nerede avladın" diye sormuş. Temel "Bu kutup ayısını Bolu ormanlarında avladım" diye cevap verince, soruyu soran "Bolu ormanlarında kutup ayısının ne işi varmış" diyerek tepki göstermiş. Bu sözler karşısında Temel gülmüş, "Bir ayının coğrafya bilgisine sahip olmasını herhalde bekleyemezdim" demiş.