Son 40-50 yılda toplum olarak yoğunlaştırılmış bir ekonomi ve siyaset kursuna gidip, bu kurstan diploma alarak ayrılmış gibi değil miyiz? Nelerin yapılamayacağını ve bunların yapılması halinde ne tür bedeller ödeyeceğimizi öğrendik.
Örneğin dünya piyasalarında petrolün, doğalgazın ve genel olarak enerjinin fiyatı ne olursa olsun bunu iç piyasada düşük ve sabit fiyatlarla sattığınız zaman, ya sonunda enerji krizi ya da döviz krizi yaşarız.
Ekonomik gerçekler
Örneğin dünya piyasalarında ekonomik tablo ve kur hareketleri ne olursa olsun iç piyasada dövizi, faizi ve fiyatları kendinize göre sabitlerseniz, Merkez Bankanız da, bankalarınız da ve sonunda ekonominiz de kilitlenir.
Çalışanları 30'lu yaşlarda emekli edip sosyal güvenlik sistemimizin aktuarya dengesini bozarsak, tüm iç ve dış borçlarımızdan daha fazlasının, bu alandaki açıklarda oluştuğunu görürüz.
Siyasi gerçekler
Dünya konjonktürünü ve uluslararası dengeleri hesaba almadan mesela Kıbrıs'ta olduğu gibi iç siyasete dayalı hesaplarla dış siyasetinizi bir krize endekslerseniz, bu kriz sonunda dış siyasetiniz üzerindeki bir ipoteğe dönüşebilir.
Gerek ülkenizde gerekse içinde bulunduğunuz coğrafyada uluslararası dengeleri de, gerçekleri de yok saydığınızda, bu dengelerin ve gerçeklerin terör ve istikrarsızlık biçiminde gündeminize yerleştiğini görürsünüz.
Tarih ve coğrafya
Bu kurstan mezun olurken, artık belleğimize yerleşmiş olmaları gereken temel bilgilerin başında herhalde "Türkiye'nin bütün önemli ulusal sorunları, aynı zamanda uluslararası sorunlardır" gerçeği gelmelidir. Tarihimiz ve coğrafyamız bizi bu gerçeğe de mahkûm etmiyor mu?
Bunun yanında uzlaşma ve diyalog gibi kavramların, barış ve istikrar ortamının vazgeçilmezleri olduğunu da öğrenmedik mi? Kendilerini "Tepedekiler" veya "Seçkinler" olarak gören bir gürültücü azınlık aralarında hiçbir konuda uzlaşma bulamayıp, birbirleri ile sürekli kavga ettikleri zaman bu tabana, güvensizlik, istikrarsızlık ve hatta anarşi biçiminde yansımıyor mu?
Söğüt dalı ve mandalar
Büyük bedeller ödeyerek öğrendiklerimizi hâlâ yok sayanlara ve gerçekler yerine hayallere veya ezberlere takılı kalanlara bir zamanlar Zehra Bilir'in söylediği "Tiridine tiridine tiridine bandım/ Bedava mı sandın, para vidim aldım" nakaratlı Kastamonu yöresi türküsünü ithaf edebiliriz:
"Manda yuva yapmış söğüt dalına/ Yavrusunu sinek kapmış gördün mü?/ Sabahleyin erken çifte giderken, aman aman/ Öküzüm torbadan düşmüş, gördün mü/ Amanın yandım..."