Türkiye halkının önünde seçilmesi gereken iki temel tercih var... Ya "Devlet" düzenini, hukuku, yasaları, kayıtlı ve meşru siyaseti yok sayacağız. Toplumun mal ve can güvenliği önemsenmeyecek, şiddet ve nefret siyasetin doğal öğeleri olarak kabul edilecek... Polisi ve askeri vuranlar da, polise ve askere sızanlar da, siyasetin ve medyanın belirli kesimleri tarafından korunacaklar ve hatta övülecekler.
Kısacası"Anarşizm"i bir hayat tarzı olarak tercih edeceğiz.
T.C. bir devlettir
Ya da hepimiz Türkiye Cumhuriyeti'nin güçlü bir "Devlet" olduğunu, Irak ve Suriye ile aynı kaderi paylaşmamızı planlayanların hayal gördüklerini tüm dünyaya hatırlatacağız. Bu topraklarda sadece devlet güvenlik güçlerinin hukuk çerçevesinde silah kullanabilecekleri herkes tarafından kabul edilecek. Ülkeyi sadece seçilmişlerin yöneteceği, demokratik siyasetin, rakip tarafların karşı kaleye gol atmaları değil hizmete dönük bir rekabeti sürdürmeleri anlamına geldiği hatırlanacak...
İki tercih
Yeni bir Kongre ile 1 Kasım seçimlerine giden AK Parti de diğer "Meşru" partiler de bu iki temel tercihi kendi seçmen tabanlarına çok açık ve seçik biçimde anlatmak zorundalar. Ya "Anarşizm", ya da hukukun üstün olduğu, yasalarının herkese eşit uygulandığı, can ve mal güvenliğinin egemen olduğu bir "Devlet" düzenini tercih etmek zorundayız.
Belediyeler ve barolar
Burada anlaşılması zor olan durum bazı HDP'li belediyelerin PKK'lı belediyelermiş gibi davranmaları değil mi? Ya da Ankara Barosu'nun terörle mücadeleden Silahlı Kuvvetlerin çekilmesi için Yüksek Yargıya başvurması değil mi? Devletin güvenlikten sorumlu kurumlarının birbirlerine karşıymış gibi sunulmalarındaki çarpıklığı, 27 Mayıs 1960 askeri darbesi ertesinde "Ordu-gençlik el ele" denilerek, polisin karşı cephede sunulmasında görmüş ve yaşamıştık. O dönemin yarattığı kargaşa, 1960'lardaki darbe girişimlerine ve 1970'lerdeki anarşi ortamına da dayanmadı mı?
Devlet sorumluluğu
Ama bilelim ki devlet sorumluluğu ne sadece askerlere, ne de sadece polise aittir. Madem ülkede demokrasi var, tüm sivil toplum örgütleri gibi barolar da ve medya da sorumluluk taşımakta.
Neticede Komünist Çin'de de serbest pazar ve ekonomik istikrar var. Suudi Arabistan da dünyanın en serbest pazarlarından biri... Ama Türkiye kendisini Kopenhag Kriterleri içinde bulmaya kararlı, askeri de polisi de devletin emrinde, çoğulcu demokrasiye sahip bir ülke. Burada devletin kurumları birbirleriyle kavgaya itilir, şeffaflık tehlikeli ve demokrasi ile hukuk da rejime yönelik tehditler şeklinde gösterilirse, iş çığırından çıkar.