Türkiye ne kadar kendine özgü sosyo- politik özelliklere sahip olsa da, gelişmiş demokrasilerin ve siyasetin evrensel kurallarından bazılarının Türkiye için de geçerli olduğunu kabul etmeliyiz... Sözünü ettiğim kurallardan biri, seçimde yenilen partilerin yönetim kadrolarının değiştirilmesidir...
Bu kurala uymayan CHP ve MHP gibi partilerin kronik ezilmişlikleri, demokrasiyi de siyaseti de şirazesinden çıkartmaktadır. İktidar alternatifi olamayan bu partiler, neyi amaçladıkları anlaşılamayan söylemler ve eylemlerle, siyaset mesleğini itibarsızlaştırmaktadırlar...
Sıra kimde?
Şimdiye kadar katıldığı her seçimde tek başına iktidar olan AK Parti'nin 7 Haziran seçimlerinde gerilemesi ve iktidar olamaması da, bu partinin kadroları tarafından değerlendirilmelidir. Eğer bu sonuç önümüzdeki 1 Kasım seçimlerinde de tekrarlanır ve bunun gereği yapılmazsa, AK Parti de CHP ve MHP'nin yörüngesine girer.
Gelişmiş demokrasilerde geçerli olan bir diğer kural da, siyasi partilerin kendi iç sorunlarına çözüm üretmek yerine, rakip partilerin iç sorunlarına takılmalarının ayıp sayılmasıdır...
Kendi işine bakmak
Örneğin anayasa gereği bir seçim hükümeti oluşturulurken, AK Partili bir başbakanın CHP'deki ve MHP'deki yönetimleri ile uyum içinde olmadıkları bilinen isimlere bakanlık teklif etmesi, kural dışı bir davranış olur.
Bu ihtimali gündeme getiren kulis haberlerine bakılırsa CHP ve MHP'den parti yönetimleriyle ters düşmüş isimlere bakanlık teklifi gidecekmiş... Kulislerde CHP'den Deniz Baykal, İlhan Kesici, Engin Altay gibi isimlerin yanı sıra CHP'de listelerde son sıralardan Meclis'e gelmiş veya yeniden aday yapılmama ihtimali olup partiye küsebilecek isimlerin de tercih edilebileceği ifade ediliyormuş. MHP'den Meral Akşener, Oktay Vural gibi isimlere bakanlık önerilebileceği iddia ediliyormuş...
Parmak ve burunlar
Bu haberlerin doğru olmamasını ümit ediyorum. Seçim hükümetinin görevi, muhalif partilerin içini karıştırmak değil ülkede bir yönetim boşluğu olmamasını sağlamak ve güven içindeki bir seçime ülkeyi götürmektir.
Bir tanıdığım ilk kez dede olduğunda bebek torununu kucağına almış. Bebek bir hamlede minik parmağını dedesinin burnuna sokmuş. Yeni dede de bu vesile ile torununa ilk hayat bilgisi dersini vermiş... Bebeğin parmağı ile kendi parmağını yan yana getirmiş... "Benim parmağım ile ben benim burnumu karıştırırım. Sen de kendi parmağın ile sadece kendi burnunu karıştırırsın" demiş.
Gelişmiş demokrasilerde tabii ki en önemli kural "Şiddet" ve "Nefret"in siyaset dışında tutulmasıdır. Ama bu kurala uyum sağlamak bu coğrafyada galiba pek mümkün değil.