Bazılarına galiba rahat ve barış ortamı batıyor... 2'nci Dünya Savaşı'nın dışında kalmayı başarmış Türkiye'yi Irak ve Suriye'deki karanlık savaşın içine çekmek isteyenlerden söz ediyorum...
Amerika gibi süper bir devlet bile, kimin kimden yana olduğu bilinmeyen coğrafyalara askeri müdahalenin başarısızlıkla sonuçlanacağını anladı... Irak ve Suriye'deki çatışma bölgelerine asker değil, havadan bomba ve silah gönderiyor. Rusya bile Esad'ın çıkmaz sokaktaki kavgasını anladı ve Suriye'deki askeri üslerini boşaltmaya başladı...
Bütün Türkiye'nin partisi mi?
"Bütün Türkiye'nin partisi" olmak iddiasındaki HDP'nin sözcüleri, artık sayı ile kendilerine gelmelidirler... Diyarbakır'ı, Hakkâri'yi, Yüksekova'yı Kobani'ye benzetmek, kimin cebinde kimin elinin olduğu tam anlaşılamayan tabloları Türkiye'yi belaya sürüklemek için siyaset sahnesinde sergilemek, ne akla ne vicdana sığar... Siyasetin yerine silahların sesinin duyulduğu bir ortamı arayanların yeri, herhalde TBMM olmamalıdır. Her vesile ile kalabalıklara öfke ve nefret pompalayıp onları sokağa davet etmek, meşru siyasetin aktörlerinden çok terörden ve şiddetten nemalananlara yakışır.
Göreve hazır olmak
Elbet Türk Silahlı Kuvvetleri ülkenin sınırlarını ve güvenliğini korumak için her an göreve hazır olacaktır. Ama bu görev herhalde Suriye'nin veya Irak'ın kimin kimden yana olduğu bilinmeyen savaşlarının bir tarafı olmak anlamına gelmiyor. Unutmayalım ki barışta eceli gelen yaşlılar, savaşta ise daha hayata doymamış olan gençler ölür...
Aslında söylemek istediklerimi, dünkü Star'da Mensur Akgün çok açık seslendirmiş. Bazı satırbaşlarını aktarayım:
IŞİD'le mücadele
"- IŞİD Türkiye için büyük bir tehdit olmasına, PYD'nin Kuzey Suriye'de bir devlet kurabilme ihtimalinin bulunmasına rağmen Türkiye'nin Suriye bataklığına saplanmaması gerekiyor. Türkiye IŞİD'e karşı mücadeleyi desteklemeli ama kendisi bu mücadelenin içine girmekten elinden geldiğince kaçınmalı."
Alınacak tedbirler
"- Türkiye askeri bir tedbir alacaksa, Tunus ya da Kuveyt'tekine benzer bir saldırı kendi topraklarında gerçekleştiği takdirde IŞİD'in hangi komuta kontrol merkezini vuracağını, örgütün canını hava, deniz ve gerekirse özel kuvvetler operasyonlarıyla nasıl acıtacağını planlamalı. Tepkisi ani, şiddetli ve caydırmaya yeterli olmalı. Güvenlik bölgesi oluşturulacaksa da bu zemindeki güçlere verilecek destek ve deklare edilecek bir doktrin çerçevesinde yapılmalı."
Açılıma devam
"- Türkiye artık eski reflekslerinden de kurtulmak zorunda. PYD'nin PKK ile organik ilişki içinde olduğu doğru. PKK Kuzey Suriye'deki kazanımları ileride bir devlete de tahvil etmek isteyebilir. Ama işte tam da bu nedenlerle barış sürecinin sürdürülmesi, Türkiye'nin Kürtlerini eşit haklara sahip vatandaşlar olarak tescil etmesi gerekiyor. HDP'nin TBMM'de 80 milletvekiliyle temsil edilmesi zaten sürecin gerçek zeminini oluşturdu."
Uzun bir süreç
"- Unutmayalım ki IŞİD sadece bugünün değil geleceğin de sorunu. Suriye ve Irak'ta çok büyük bir toprak parçası elinde tutmakta, şiddeti ve anlatısıyla militan toplayabilmekte. Nijerya'dan Özbekistan'a kadar geniş bir coğrafyada kendisine biat etmiş örgütleri, Amerika ve Avrupa'da ölmeye hazır hücreleri bulunmakta. IŞİD'e karşı savaş açmış ABD bile bu sorunun kısa sürede biteceğini düşünmemekte."
Sınırın güneyindeki kuşak
"- Türkiye de kendini uzun süreli bir mücadeleye hazırlamalı. Fakat bu mücadele askeri olmaktan çok diplomatik olmalı, başkalarının imkânlarını kullanmaya, ön cephede bulunmamaya özen göstermeli. Kendi içindeki IŞİD sempatizanlarına karşı da polisiye tedbir almalı. Ayrıca Türkiye resmisi, sivili, siyasisi ve basınıyla PYD'ye bakışını değiştirmeli, güney sınırlarımızda oluşturulan kuşağın çıkarlarına ille de aykırı olmadığını görmeli..."