Türkiye'yi uzaktan izleyen bir ülkenin gazetesinde yorumcu olsaydım, seçimden çıkan siyasal tablo üzerinde kim bilir ne çeşitlemeler yapardım... "Türkiye'nin geleceği belirsiz" içerikli ne yorumlar yapardım.
Şöyle bir düşünün... İngiltere'deki seçimler sonunda hükümet bir türlü kurulamasa... Veya İsrail seçimlerinin sonucunda, bu ülke hükümetsiz kalsa... Bu ülkelerin siyasi çıkmazlarına çözüm aramaları bizi ne kadar ilgilendirirdi? Daha da ileri gidelim... Komşumuz Irak'taki veya Suriye'deki trajik gelişmeler biz Türkiye'de güvenlik içinde yaşayanlar için, çok uzaktaki olaylar değil mi? Yunanistan'ın içinde bulunduğu ekonomik iflasın bireylere ve ailelere yansıyan acılarını, kendimiz yaşıyormuşuz gibi hissedebiliyor muyuz?
Ortak kaderimiz
Bu ülkede yaşayan, ortak geleceği paylaşmak durumunda olan siyasetçi de, gazeteci de, farklı mesleklerin sahipleri de, Türkiye'deki gelişmeler ecnebi gibi bakmak lüksüne sahip değillerdir... Herkesin saplantıları, önyargıları ve hatta kendilerinden farklı düşünenlere karşı besledikleri nefretleri olabilir. Ama çoğulcu ve özgürlükçü demokrasi, insanları ayıran özelliklerin seslendirilebilmesi yanında, ortak özelliklerin ve birleştiren niteliklerin önde tutulabilmesinin rejimidir.
Neler yaşadık...
Yakın geçmişte demokrasinin bu temel felsefesini unuttuğumuz dönemleri yaşadık. Seçim öncelerindeki kamplaşmalar seçim sonralarında da kemikleşerek sürdürüldü. Siyasi partiler asgari müştereklerde uzlaşmayı başaramadılar. Ülkenin bir bölgesinden sadece şehit cenazeleri ve şiddet haberleri geldi. Yönetim modeli olarak "Olağanüstü Hal" veya "Sıkıyönetim" sık sık yeğ tutuldu.
Bugün acıyarak baktığımız Mısır'dakine benzeyen askeri darbelere dört kez sahne oldu Türkiye... Siyasal ve ekonomik krizler sarmalında yıllarımız ziyan ettik.
7 Haziran seçimleri sonrasındaki sonuçları yorumlarken, Türkiye'ye bir Türkiyeli gibi bakmak zorundayız... Seçim kampanyasında söylenenler seçim sonrasına aktarılırsa, bundan kimse kârlı çıkmaz. HDP'liler "Ne haber barajı geçtik ya" diyerek Türk milliyetçilerinin damarlarına basarlarsa, ne "Açılım süreci" ne de "Birlikte yaşama"nın erdemleri gündemde kalır.
Kavga ve gerginlik ortamını sürdüren meslektaşlarımıza önerim şu... Bir yolunu bulup "The New York Times"da veya "Jerusalem Post"ta yazmayı deneyin. Ama gelecek kuşaklarınızın da istikrarlı, gelişen, demokratik bir ülkede yaşamalarını hayal ediyorsanız, öfkenizi ve savaş baltalarınızı toprağa gömün.
Aynı uçakta olmak
Uçakta patlama sesi duyulunca yolcular telaşlanıp feryat etmeye başlamışlar. Bu sırada Temel sakin sakin oturuyormuş. Yanındaki yolcu "Ya uçak düşerse" deyince Temel gülümsemiş ve "Düşerse düşer. Bu uçak babamın malı değil ki" demiş ya...
Kısacası hepimiz bu uçakta değil miyiz?
Sevgili Hıncal Uluç'a katılıyorum... Bugünün şarkısı Sezen Aksu'nun "Yeniliğe Doğru"su olmalıdır. Yani "Ne kadar söz varsa/ Düne ait/ Şimdi yeni bir şeyler/ Söylemek lazım"