Üç kıtada toprağı olan bir imparatorluktan Anadolu Cumhuriyet'ine, "Milli Şef"ten "Seçilmiş lider"e, "Tek Parti"den çok partililiğe, tek seslilikten çok sesli demokrasiye, tek kimlikli ulustan çok kimlikli topluma ve "Jakoben laiklik"ten "Demokratik sekülarizm"e geçişi, sıkıştırılmış bir zaman sürecinde yaşadık.
Selim İleri'nin son kitabı
Edebiyatımız ve özellikle romanlarımız bu değişimleri yaşayan kuşakların öyküleri ile doludur... Selim İleri'nin Everest Yayınları'ndan çıkan son kitabı "Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu"nda ele alınan 1874 ile 1980 arasında yazılmış 630 romanın kahramanlarının, hep bu dramatik değişimlerin bunalımlarını yaşayan insanlar olduğunu görüyorsunuz.
Önemli bir çalışma
Eğer "Okumak" denilen tutku sizde de varsa ve yaşadığınız günleri bir romancının gözünden romanlara nasıl bakıldığını öğrenerek değerlendirmek istiyorsanız, bu yaz elinizden düşürmemeniz gereken bir kitap olacaktır bu çalışma... Özellikle 7 Haziran seçimlerine uzanan sert ve herkesi geren siyasi tartışmaların ardından "Neden biz hep böyleyiz" sorusuna da, romanlarda cevaplar bulabilirsiniz.
Zor bir dünya
Evet... Her şey değişse bile toplumsal gelenekler ve belki de siyasi coğrafyadan kaynaklanan sert üsluplar pek değişmiyor... Siyasi rekabetin ölüm kalım savaşı şeklinde sürdürüldüğü, birlikte yaşamanın ve ortak niteliklerin ön plana çıkartılması yerine "Ya sev, ya terk et" söyleminin daha ağır bastığı bir hayat tarzı bu... "Hukukun üstünlüğü"nün yerine "Üstünlerin hukuku"nun çoğunlukla geçerli olduğu, "Know how" (Bilgiyi ara) yerine "Know who" (Adamını bul) ilkesinin tercih edildiği bir dünya...
Barışı sürdürmek
Sözünü ettiğim Selim İleri çalışmasında Halide Edip'in, Refik Halid Karay'ın, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun, Peyami Safa'nın, Şukufe Nihal'in, Sabahattin Ali'nin ve nice diğer romancımızın bu dünyaya bakış açılarını gözlemlerken, bir yerde de onların çağdaşları olan Batılı romancıların ele aldıkları konuları hatırladım ve yaşadıkları 2'nci Dünya Savaşı trajedisinden, bölünmelerden, iç savaşlardan bizim uzak kalabilmemizin ne büyük bir şans olduğunu düşündüm.
Seçimin sonucu ne olmalı?
Yani toplumumuzdaki siyasi söylemlerin sertliğinden ve önyargılara dayalı kamplaşmadan yakınırken, bu topraklarda 1923'ten bu yana barışı koruyabilmemizin ne büyük bir başarı olduğunu hatırladım.
Refik Halid'in "Bu Bizim Hayatımız"da vurguladığı gibi yaşlanmak ve yıpranmak kaçınılmaz... Ama içimizdeki o eski aşkı, yani barışa, özgürlüğe, hukuka olan özlemimizi koruyarak da, değişebilir, yaşlanabiliriz. Bir genel seçimin sonucundan barışla savaş arasındaki tercih değil, birlikte yaşamanın formülü de çıkabilir.