Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "100'üncü Yılında Dünya Savaşının Belgeleri" konulu etkinlikte "Bugün çok net biçimde görüyoruz ki Birinci Dünya Savaşı aslında hâlâ sona ermiş değil. Savaşın açtığı uzun parantez hâlâ kapanmış değil" içerikli bir konuşma yapması, Prof. Bernard Lewis'in bana aktardığı bir anekdotu yine hatırlattı.
Bernard Lewis Londra Üniversitesi'nin "Oriental ve Afrika Çalışmaları Okulu"ndan mezun olunca tarih kürsüsündeki hocasına gitmiş... "Ben bu kürsüde kalacağım, tarihçi olmak istiyorum" demiş. Hoca hangi yüzyıllara ilgi duyduğunu sorunca da "18'inci ve 19'uncu yüzyıllar" diye cevap vermiş. Bunun üzerine hocası kızmış,
- 18'inci ve 19'uncu yüzyıllar tarihin değil gazeteciliğin ilgi alanına girer. Tarih 17'nci yüzyılın gerisidir, demiş.
64 Osmanlı ülkesi
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasında vurguladığı gerçekler, Bernard Lewis'in hocasını doğrular içerikliydi. Bu konuşmanın bazı satırbaşlarını hatırlayalım...
"- Osmanlı devletinin hâkimiyet ve etki sınırları içinde bugün 64 ayrı devlet, bağımsız ülke bulunuyor. Bu 64 ülkenin her birinin bir şekilde Osmanlı arşivlerine işi düşüyor."
- 1'inci Dünya Savaşı'nın bir diğer adı da 'Birinci Paylaşım Savaşı'dır. 'Paylaşım' ifadesi petrolün, Akdeniz ve Süveyş Kanalı ticaret yollarının anahtarını elinde tutan Osmanlı'yı paylaşmak anlamına gelir.
Ortadoğu'yu parçaladılar
- Savaş bu coğrafyadaki halkların arasına koyulan bariyerlerle, kalpleri ve ruhları birbirinden ayırmayı hedeflemişti. Savaşın sonunda imzalanan 'Sykes- Picot Anlaşması' sadece huzursuzluk, kargaşa, acı, gözyaşı ve zulüm getirmiştir.
- Bu anlaşmayla belirlenen sınırlar, etnik, dini, mezhep temelli ayrılıkları büyütmek için çizilmişti. Bölgede ve dünyada bu dönemde kurulan kaosa dayalı düzen hâlâ işlemeye devam ediyor."
İçlerine ruh kaçtı
Olaylara bu açıdan baktığınız zaman sadece "Geçen hafta"yı gazeteciliğin ilgi alanı olarak gören anlayışın yurttaki ve dünyadaki gelişmeleri anlamaya da, aktarmaya da yetmeyeceğini görebilirsiniz. Bu arada Türkiye'yi Irak'a ya da Suriye'ye benzetmeye çalışan ve mesela "Açılım Süreci"ni sabote etmeye çalışan içerideki ve dışarıdaki figüranların içlerine, Sykes ile Picot'nun ruhlarının kaçmış olabileceğini de düşünürsünüz.
Pensilvanya örgütü
Akılsız ve bilinçsiz ABD senatörlerine Türkiye'yi kötüleyen mektupları imzalattıran "Pensilvanya Örgütü"nün ajanları, acaba hangi rolü üstlendiklerinin farkındalar mı? Fethullah Gülen mürşidi Said-i Nursi'nin Rusya'daki esaretinden aldığı dersleri değerlendirmek yerine, Pensilvanya'da bir eli yağda bir eli balda ağırlanırken ülkesindekilere beddua ederek, hangi cemaati nereye götürebilir?
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında İngiliz ajan Lawrence'in "Bu savaş, Türklerin askeri gücüne değil, zihinlerine ve kalplerine karşı verilen bir savaştır" demesini hatırlatmıştı. Bu savaşı Pensilvanya'dan sürdürenler ve buradaki uzantıları için ileride acaba tarihçiler ne diyecekler?