Eski Ankara'yı hatırlayan kaç kişi kaldık acaba?
Çok da eskiye değil, 1970'li yıllara dönüyorum... Ecevit- Erbakan ortaklığı "Kıbrıs'ı kim fethetti" konulu anlaşmazlık yüzünden sona erince, 1974'ün Kasım'ında Sadi Irmak'ın Başbakanlığında tarafsız bir hükümet kurulmuştu. Bu hükümetin Dışişleri Bakanı da Melih Esenbel'di.
Melih Esenbel (1915-95) çok deneyimli bir diplomat ve derinliği olan bir insandı. Dedesi şair- besteci- idareci Mahmut Celalettin Paşa'dan tevarüs ettiği olaylara yukarıdan bakabilme yeteneği, onu tanıyan herkesi etkilerdi... Sekiz yıla yakın Washington'da Büyükelçi olarak görev yaptıktan sonra bir anda Türk siyasetinin çalkantılı ortamına Bakan olarak girmesi, onu zaman zaman şaşırtıyordu.
Hemen gelir misiniz?
Ben o sırada TRT Haber Dairesi'ni yönettiğim için, Dışişleri Bakanı Esenbel'le sık sık görüşmekteydim. Mesleklerimizden kaynaklanan diyalogumuz, bir dostluğa dönüşmüştü. Beni sık sık arar ve çeşitli konularda görüşümü sorardı...
Bir gün telefon etti ve "Mehmet Bey, mümkünse Dışişleri Bakanlığı'na hemen gelebilir misiniz? Danışmak istediğim bir mesele var" dedi. Hemen Bakanlığa gittim ve Esenbel'in özel kalemine girdim. Özel Kalem odasındaki koltuklardan birinde yaşlı bir adam oturmaktaydı. Bu kişinin yüzünde ağlamaklı bir ifade vardı. Daha sonra Esenbel'in makam odasına girdim ve "Melih Bey, özel kalemdeki yaşlı adam neden öyle üzgün" diye sordum. Gülümsedi, "Ben de bu konuyu görüşmek için sizin gelmenizi rica etmiştim" dedi. Sonra anlattı...
Kalıbın maliyeti
- Özel kalemde gördüğünüz kişi bir heykeltıraş... Büyükelçiliklerde kullanmamız için Atatürk büstü yapmış. Bu büstlerden satın almamız için benden randevu alıp, Bakanlığa geldi... Kendisine Atatürk büstlerinden iki tane satın alacağımızı söyleyince ağlamaklı oldu. "On taneden az sayıda büst satın alırsanız, kalıbının maliyetini kurtarmıyor" dedi. Ben şimdi ne yapayım? Bunu size sormak istiyorum...
Ayrıntılı rakamları hatırlamıyorum ama sonunda Atatürk'ün büstünün kalıp maliyeti üzerindeki pazarlıkla, bu heykeltıraşın kederi giderilmişti.
Neden "Göbek" denilmiş?
Daha eski Ankara'dan, 1950'lerden bir anıyı da, isminin önünde "Göbek" lakabı bulunan bir emekli belediye çalışanından dinlemiştim. Bu kişi "Göbek" lakabını taşımasına karşın, hiç göbeği olmayan zayıf bir bedene sahipti.
"Size neden göbek deniliyor" diye sorduğumda bu lakabın gerekçesini şöyle anlatmıştı...
- Ben Ankara'da belediyede çalışırken, Belediye Başkanının talimatını beklerdim. Başbakan Menderes'in makamından çıkış yapacağı öğrenilince, Başkan bana Başbakan'ın nereye gideceğini bildirirdi. Ben de yanıma bahçıvanları alırdım ve Başbakan'ın geçeceği yollarda çiçekli göbekler yapardım. O yüzden bana "Göbek" lakabını takmışlardı.