Son dönemdeki her seçimden sonra sandıklardan çıkan oyların mutsuz ettiği bazı kesimlerin reaksiyonlarında Abdullah Cevdet'in ruhu yeniden hayata dönüyor... Rahmetli 2'nci Meşrutiyet aydını ve bir anlamda "Devrimler"in ön seslendiricisi Abdullah Cevdet'in (1862-1932) "Vatanımı seviyorum ama milletimi sevmiyorum" demesi belleklerden hiç silinmez, hep hatırlanır.
Abdullah Cevdet bir imparatorluğun çöküşüne, ümmetlerin milletlere dönüşmesine, Osmanlı'yı oluşturan üst değerlerin devletin zaafları haline gelmesine tanık olan kuşaktandır... Ve sonunda "Büyük çöküş"ün sorumluları listesine inançları, kültürü ve gelenekleri ile "Millet"i de alıvermiştir.
Erkek ithalatı projesi
Savaşlarla, salgın hastalıklarla ve yenilmişlik duygusu ile perişan bir görüntü veren "Millet"in yeni kuşaklarının, dışarıdan damızlık erkek ithal edilerek yenilenmesi düşüncesini bile seslendirmiştir Abdullah Cevdet... Ayrıca Arap harfleri yerine Latin alfabesinin kabul edilmesini ilk önerenlerdendir...
Şimdi "Millet" tabii ki Osmanlı'nın çöküp dağıldığı dönemdeki perişan ve ümitsiz görüntüde değil... Akıllı cep telefonu sahiplerinin sayısı seçmen sayısından fazla... "IPhone"un yeni modelinin nasıl olacağı, yeni başbakanın kim olacağından daha fazla merak ediliyor. Ama bazılarına göre "Bidon kafalılar" ve "Göbeklerini kaşıyanlar" bu tabloyu da bozuyor... Ve bunlar inatla oylarını hep kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyorlar.
Bereket kıyılar var... Abdullah Cevdet bugün yaşasaydı herhalde "Vatanımı seviyorum ama bu vatanın siyasi coğrafyasını sevmiyorum" derdi.
Kıyı kenti Ankara
Acaba 1930'da Serbest Fırka kapatıldıktan sonra tartışılmasına başlanan "Ankara'ya deniz getirme" projesi, İç Anadolu'yu da kıyı coğrafyasına katma amaçlı mıydı? Ankara limanının Kızılay'da mı yoksa Taşhan'da mı, yani Ulus'ta mı yapılmasının doğru olacağına ilişkin tartışmaları merak ediyorsanız, o dönemin gazete arşivlerine girmelisiniz.
Evet... Ankara'da oy kullananların İzmir'dekilerle ve Konya'daki, Kayseri'deki, Gaziantep'teki seçmenlerin Antalyalı seçmenlerle aynı eğilimde olmamaları herhalde bunların "Karasal" veya "Kıyısal" insanlar olmalarından kaynaklanmıyor. Yani Tuz Gölü büyük bir içdenize ve bütün iç Anadolu kentleri kıyı-kentlere dönüştürülse bile, sonuç muhtemelen değişmeyecektir.
Yeni bir proje
Kafalarını ve kalplerini ya Gezi Kalkışmasına ya da Pensilvanya'ya kaptırmış olan sosyologlarımız ise, böyle konulara pek ilgi duymuyorlar... Her seçimden CHP'nin neden yenik çıktığını galiba "Millet bilinçsiz olursa sonuç da böyle olur" diyerek formüle ediyorlar.
Bunların medyadaki uzantıları ise "Abdullah Gül'den bir Abdüllatif Şener üretme projesi"ne takılmış durumdalar şimdi... Bu projenin gerçekleşmesini de herhalde bazıları, Pensilvanya'dan gelecek yeni bir bedduaya endekslemişlerdir... Ancak bunlar daha önceki bedduaların umulanın aksine, bu bedduaları seslendirenleri çarptığını da hiç düşünmüyorlar.
Acaba Brecht'in "Bu millet demokrasiye layık değil, milleti feshedelim" çözümlemesi bunlara yol gösterebilir mi?