Bilgisayarınız kilitlenince bir kapatır, sonra açarsınız... Genellikle düzelir. Ya da bilgisayarın modemini "Reset" ederek, yeni bilgilerle yola devam edersiniz.
"Byt"ların dünyasında yaşarken, hataları düzeltmek de, eskiyi geride bırakmak da çok zor değildir.
Ama et ve kemikten yaratılmış insanların dünyasında, atomlarla byt'lar birlikte var olurlar. Beyindeki bilgileri sıfırlamak için onu bir anda reset edemezsiniz. Eski bilgilerle donatılmış beyniniz yeni koşullar karşısında kilitlenince, bilgisayarda yaptığınız gibi, onu kapatıp açarak arızayı gideremezsiniz.
Toplumsal yapımız bu dönemde böylesine bir durumda değil mi açıkçası?
Kendi tarihimizle yüzleşme sürecinde, bize okullarda öğretilen tarihin tam doğruları yansıtmadığını gördük. Ezberlerle dolu beyin hücrelerimizin yanına, bunların doğru olmadıklarını içeren bilgilerle dolu yeni hücreler de eklendi.
Vesayetin türleri
Sonra "Demokrasi" diye kutsadığımız siyasal hayat tarzının derinindeki askeri vesayetin farkına vardık. Bunu sona erdirdiğimizi düşünürken şimdi de "Yargı vesayeti" çıktı karşımıza. Taraflı yargıya bağımsızlık verildiği zaman, can ve mal güvenliğinin de pamuk ipliğine bağlı olacağını anladık.
Derken dini inançlara dayalı olarak oluşmuş bir cemaatin dünyevi hırslara ve siyasal projelere dönük biçimde örgütlenmesi durumunda, neler olabileceğini de gördük...
Ama bizim dünyamız böyle işte...
Koca bir imparatorluğun yenilgiler ve perişanlıklar içinde çöküp dağılmasını yaşamış kuşakların, Cumhuriyet'e geçildikten sonra beyinlerini reset ederek yaşanan geçmişi silip atmaları mümkün müydü ki?
Okullarından padişahlara sadakat yemini ederek mezun olmuş kadrolar, beyinlerini reset ederek mi Cumhuriyet'i başlattılar?
Eski ve yeni birlikte
Eski bilgilerle yenileri sürekli birlikte var oldular sosyo-politik yaşamımızda... "Devlet" ve "Kullar" anlayışı sürmedi mi? Osmanlı'nın çöküş dönemindeki "Düvel-i muazzama parmağı fobisi", Cumhuriyet'te de "Dış güçler" söylemi ile devam etmedi mi?
Kabakçı Mustafa'nın, Patrona Halil'in veya İttihatçıların darbe modellerinin, modern zamanlarda da Cumhuriyet'in meşru yönetimlerini hedef aldıklarını görmedik mi?
Tüm resmi ve sivil yaşamımızı kapatıp açarak geçmişi sıfırlamamız mümkün olmadığına göre, bu kilitlenmeden çıkmanın yolu, düne dönük kavgalara takılmak yerine yarına dönük, çoğulcu ve özgürlükçü demokrasiyi, şeffaflığı, insan haklarını, tarafsız ve bağımsız yargıyı, hukukun üstünlüğünü hedef alan bir zeminde, partiler üstü bir uzlaşma aramak değil midir?
Derin toplumun beklentisi bu doğrultuda... Siyasetçiler de bu gerçeği görebilirlerse, işimiz kolaylaşır.