Giresun'da bulunan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "Kivi" hasadı yaptığını duyuran haberi okuyunca, Turgut Özal'ı ve onun yeğeni de olan Tarım Bakanı Hüsnü Doğan'ın "Tarımda Tohum Reformu"nu hatırladım.
Nasrettin Hoca'nın bu fıkrasını belki duymuşsunuzdur.
Hoca, eşiyle dostuyla oturmuş sohbet ederken, oğlu elinde bir tane patlıcanla içeri girmiş,
- Baba bak, demiş, gözü açılmadık sığırcık yavrusu buldum, demiş.
Hoca konuklarına dönmüş,
- Vallahi, ben öğretmedim, çocuk kendisi bulmuş, demiş.
Nasretttin Hoca'nın oğlunun patlıcanı bilmemesi, zamanına göre doğal olabilir. Sivrihisar'da doğan (1208) ve Akşehir'de ölen (1284) Nasrettin Hoca'nın zamanında patlıcan, çok bilinen bir sebze (veya bitki) değildi.
Patlıcanın serüveni
Bilimsel adıyla "Solanum melongena" olan patlıcan ilk kez M.S. 5'inci yüzyılda Hindistan'da yetiştirilmiş. Anadolu'ya ne zaman geldiğini bilmiyoruz. Ama Avrupa'ya 16'ncı yüzyılda İspanyollar tarafından getirilmiş ve 19'uncu yüzyıla kadar süs bitkisi olarak kullanılmış. Patlıcanın içeriğindeki nikotin yüzünden insan dışındaki canlılar patlıcanı tüketmezlermiş.
Bu arada bir ek bilgi de vereyim. Bir sigaradaki nikotini alabilmek için 5 kilo patlıcan yemeniz gerekir.
Neyse... 1980'li yıllara girerken "Kivi" denilen meyve de, bizim için Nasrettin Hoca'nın oğlunun patlıcanı kadar yabancıydı.
1981'de Davos'a, o dönemde Başbakan Yardımcısı olan Turgut Özal'la birlikte gitmiştik. Toplantılara ara verildiğinde bir grup gazeteci restoranda masa başına oturmuş, yemek yiyorduk. O dönemde Yabancı Sermaye Kurulu Başkanı olan Hüsnü Doğan da bize katılmıştı.
Kabuğu ile yemişti
Yemeğin sonunda sofraya meyve tabağı geldi. Bu meyvelerin arasında hiçbirimizin ne olduğunu bilmediği üzeri tüylü, yeşil, toparlak bir şeyler vardı. Bizim bu nesneyi tatmakta tereddüt ettiğimizi gören Hüsnü Doğan bunlardan birini aldı, "Bu çok hoş bir meyvedir" dedi ve kabuğuyla ısırdı bunu... Sonra yüzünü buruşturdu, "Biraz mayhoş bir meyvedir" diye ekledi.
Belli ki o da kivinin kabuğu soyulduktan sonra yenilmesi gerektiğini bilmiyordu.
1983'te Özal Başbakan, Hüsnü Doğan da Tarım Bakanı olduktan sonra "Tarımda Tohum Reformu" yapıldı ve Türkiye'ye girmeleri yasaklanan bitki tohumları ve bu arada kivi de tarımımıza girmeye başladı.
Birkaç yıl sonra Ankara'daki bir basın toplantısı ertesinde Başbakanlık binasından çıkarken, dışarıda Özal'ın beni beklediğini gördüm. "Bize gideceğiz" dedi ve makam arabası ile Başbakanın konutuna gittik. İçeri girince doğru mutfağa yönlendi, "Bak sana ne göstereceğim" dedi. Mutfaktaki masanın üzerinde bir tabak dolusu kivi vardı.
İlk hasadın ürünü
Özal bunlardan birini alıp, kabuğunu soydu ve bana uzattı,
-Bu Türkiye'deki ilk kivi hasadının ürünü, bunu yerken olayın önemini unutma, tohum reformunun ilk sonuçlarından biri bu, dedi.
Dünkü haberlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Giresun'daki Fındık Araştırma Geliştirme İstasyonu'nda koluna sepet takarak kivi hasadı yaptığını ve "Fındık hasadı bitti, şimdi kivi hasadı vakti" dediğini okurken, Hüsnü Doğan'ın kiviyi kabuğuyla yediği günleri hatırladım.
Zaman gerçekten kıyısı olmayan bir nehirdir...