Turgut Özal'ın cenazesi İstanbul tarihinin gördüğü en büyük kitlesel katılımlardan biriydi. Sokaklara, caddelere dökülen yüzbinlerce kadınlı erkekli kalabalıklar Özal'ı sonsuz yolculuğuna uğurlamaktaydılar.
Ben de yürüyenlerden biriydim.
Hiç tanımadığım yaşlı genç, farklı kesimlerden insanlar yolumu kesiyordu.
Bazıları boynuma sarılıyor, bazıları sadece elimi sıkıyordu.
Hemen hepsi aynı şeyleri söylüyordu:
- Özal'ı hiç yalnız bırakmadın, ona hiç arkadan vurmadın...
Teşekkür ederiz! Özal'ın Vatan Caddesi'nin ucundaki kabrine doğru yola çıkmadan önce gazeteye yazımı bırakmıştım. Çok kısa bir yazıydı bu... "Senin hakkındaki düşüncelerimi sen yaşarken yazmıştım" demiştim bu yazımda.
Öldükten sonra
Ona sağlığında demediklerini bırakmayanlar, Özal'ı yitirdikten sonra onun önemini, reformlarını, cesaretini anlatmakta yarışa girdiler.
Sonra çok düşündüm.
"Mahalle Baskısı"na uysaydım, herhalde ben de Özal'ı desteklemek ve onun hakkında gerçek düşüncelerimi yazmak için, onun ölümünü beklemek durumunda kalacaktım.
Yazılarımla, televizyon konuşmalarımla Özal'a destek verdiğim için, bir siyasetçiden daha çok saldırıya, eleştiriye hedef oldum.
O dönemde "Her devrin adamı" diyenler oldu. Bazı müfteriler "İhale takipçisi" bile dediler.
Ama Özal'ın Türkiye için bir şans olduğunu gördüğüm için de, yaşanan dönüşümü ve reformları anlayamayanların zekâ derecelerini ölçebildiğim için de aldırmadım bu saldırılara.
Özal'la farklı yaklaştığım konuları da yazdım, hatta bazı eleştirilerim yüzünden aramızın açıldığı dönemler de oldu.
Erdoğan'ı destekliyorum
Ama ana çizgide onu hep destekledim.
Bugün de aynı şekilde Tayyip Erdoğan'ı destekliyorum.
"Askeri Vesayet"in sona erdirilmesi, sivilleşme, demokratikleşme, "Barış Açılımı", ekonominin düzlüğe çıkması, büyüme, alt ve üst yapının yenilenmesi, Turgut Özal'dan sonra gelen bir siyasetçinin ufkumuzu açan icraatından sadece bazı başlıklar...
Aynı mahalle yine huzursuz... "Tayyip olmasın ne olursa olsun" diyenler yine sahnede. Bunların arasında Özal sonrası kaos döneminin pompalayıcıları da, 28 Şubat'ın medya ayağının aktörleri de var.
Medya karteli bizleri sustururken göbek atanlar, şimdi yine bana "Her devrin adamı" diyerek, hezeyanlarını sürdürmekteler.
Her devrin adamıyım
Kendi yazdıklarını hatırlamayanlar 12 Mart darbesinde benim Cumhuriyet'ten ilk kovulan gazeteci olduğumu, 1991'de Demirel-İnönü koalisyonu kurulduğunda Star'da nasıl susturulduğumu, 28 Şubat'ta hem benim hem eşim Canan Barlas'ın yazılarımızın aynı gün kesildiğini nereden düşünebilirler ki?
Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığında TMSF Sabah'a el koyduğunda Sabah Başyazarlığı'ndan istifa ettiğimi, bu gezi-zekâlılara neden hatırlatayım ki?
Evet... Ben Tayyip Erdoğan'ı destekliyorum. Bu destek Erdoğan'ın her söylemi ile aynı görüşte olduğum anlamına gelmiyor. Ama ben de "Tayyip'i yedirmeyeceğiz" diyenlerdenim.
Sadece "Askeri vesayetin bitirilmesi" veya sadece "Barış Açılımı" bile, Cumhuriyet ve demokrasi tarihimizdeki en önemli adımları değil mi? Egolarının hastalıklı salgılarına kapılanlar da, 28 Şubat özlemcileri de, sokaklarda kriz arayanlar da, eylemleri pompalayanlar da ne derlerse desinler...
Özal'ı yedirmemeye çalışmıştık.
Şimdi de Tayyip Erdoğan'ı bu çırçırlara yedirmemeye çalışıyoruz. En önemlisi artık yalnız değiliz.
Bir reformcuyu yaşarken de yalnız bırakmamaya kararlı olanlar, artık çoğunlukta.
Allah ıslah etsin
Not: 28 Şubat postmodern darbesi döneminde kartel patronlarının karşısında yer aldığı için pişmanlık duyan Ahmet Hakan, şimdi onların sözcüsü ve geçmişinden utanıyor.
Onun karakter tahlilini Salih Tuna dün Yeni Şafak'ta şöyle yapmıştı:
"- Ahmet Hakan çapul yapsın, icabında destekleriz, ama tutup da damdan atlar gibi Mehmet Barlas'ın önüne atlamasın. Bundan 3 yıl mukaddem yine böyle malikâne / otağtepe falan diline dolamıştı, Barlas, 'insan vaktiyle misafir kabul edildiği ev hakkında böyle konuşur mu' yollu ayar çekmişti de, başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü sanki.
- Onun adına ben utanmıştım.
Bu mahalleden yolunu şaşıran (Allah ıslah etsin) envaiçeşit insan evladı çıktı.
Böylesi hiç çıkmamıştı. İlk kez mahallem adına utanmıştım.
Hâlâ konuştuğuna göre demek ki o hiç utanmamış.
Yazık, çok yazık! Şu yalan dünyada insan utanma duygusunu kaybettikten sonra neyi kazanabilir ki?!"