Türk siyasetinde bir türlü nokta konulamayan ve vadesi belli olmayan bir yarına kadar cevabı alınamayacak sorunsallardan biri de "Mustafa Sarıgül CHP'nin başına geçecek mi" şeklindedir.
Aslında bu sorunun cevabı alındığında Sarıgül'den çok CHP'nin geleceğine dönük göstergeler somutlaşacaklar.
Gerçekten farklı değer taşıyan yorumlarını ne yazık ki artık pek göremediğim Herkül Millas'ın, Yunanistan'ın PASOK'u ile bizim CHP'yi karşılaştıran bir yazısını arşivime atmıştım.
Şöyle diyordu sevgili Millas:
CHP ve müzelik olmak
"- Tarihî büyük katkılarına ve en iyi niyetlerine karşın zamanaşımı yüzünden düşüşe geçen bir partinin durumu öğretici olabiliyor. PASOK gibi bir zamanlar çok başarılı bir partinin dönemi bitmiş, miadı dolmuş, misyonu tamamlanmış olabilir.
Aklımda CHP de var. Böyle partiler daha uzun zaman hayatta kalabilirler.
- Örneğin Yunan Komünist Partisi hâlâ sapasağlam ayaktadır, ama düzenli bir müze gibidir. Belli ahlaki değerlerin ve bir idealin bayrağıdır. Onları herkes sever, onlarla fotoğraf çektirir, ama insanlar, örneğin, dükkânlarının yönetimini onlara vermeyi pek istemezler."
Sarıgül portresi
Gerçekten de CHP Cumhuriyet tarihimize damgasını vurmuş ama bugünün dünyasına çözümler ve icraat vaat etmekten aciz bir siyasal kurum.
Mustafa Sarıgül ise Turgut Özal'ın icraatçılığı ve reformculuğu ile Erdal İnönü'nün siyasete hoşgörülü bakış açısının sentezini yapmayı amaçladığını söyleyen bir siyasetçi.
Kesinlikle tek parti modelindeki jakoben laikliğin savunucusu değil. En önemlisi de Sarıgül hizmet götürdüğü seçmenlerden oy almayı başarabilen bir yerel yönetici. Bu tablo Sarıgül'ün CHP'nin genel başkanı olmasına yeter mi?
CHP'nin gerçeğini bilenler için bu parti Yunus Emre'nin dizelerindeki gibidir...
Derin CHP...
"Beni bende demen, bende değilim
Bir ben vardır benim içimde.
Şeriat tarikat yoldur varana,
Hakikat marifet andan içeri."
CHP'nin de seçmenlerinden ve örgütünden öte bir "Derin CHP" vardır içinde.
Bu yapı CHP'nin gerçekten halka açılmasını, seçmenden oy almasını hoş karşılamaz. İcraat yapmak yerine yapılan icraata karşı çıkmayı siyasetin gereği biçiminde görür.
CHP'nin geçmişinde halka açılmayı deneyenlerden, önce Kasım Gülek'e, sonra da Bülent Ecevit'e bu derin yapı tahammül edememiştir.
Seçmen önemli değil
Bu partinin seçim kazanmaya dönük makus talihini değiştiren Bülent Ecevit sonunda CHP'den ayrılmamış mıdır?
Şu anda Mustafa Sarıgül seçmen katında Kılıçdaroğlu dahil tüm CHP yöneticilerinden daha fazla tutulma oranına sahip.
Ama CHP'nin genel başkanını seçmen belirlemez ki...
1950'li yıllarda Adnan Menderes'le İsmet İnönü arasındaki siyasi rekabet değerlendirilirken şöyle denilmişti: - İsmet İnönü'nün üzerinde Kurtuluş Savaşı zaferi var. Adnan Menderes'in üzerinde ise Terzi İzzet'in diktiği elbise var.
İşi çok zor
Derin CHP'yi temsil eden siyasetçilerin sırtlarında ise, hiç seçim zaferi yoktur ama olağan ve olağanüstü kurultaylarda kazanılan zaferler vardır.
Bu gerçeklerin ışığında Derin CHP'nin egemenleri bu partiyi yenilemeye pek niyetli görünmüyor... "Seçmen desteği" ise bu egemenler için bir anlamda utanılacak bir nitelik.
CHP üst üste üç seçimde kazanıp tek başına iktidar olsaydı bu egemenler herhalde "İnsan içine çıkamaz hale geldik, cahil halk bizi beğeniyor" diye yakınırlardı.
Kısacası Sarıgül'ün işi kolay değil.