Her ayaklanmada biraz geçmişe biraz da geleceğe duyulan özlem vardır. Gezi Parkı merkezli kalkışmalara bu açıdan bakarsak, katılımcıların farklılıklarında iki tür özlemi de bulabiliriz.
Çevrenin merkezde ağırlığını koyduğu, Cumhuriyet oligarşisinin egemenliğinin tartışıldığı, "Tarihimizle yüzleşmek" sürecinde ezberlerin bozulduğu bu dönem, kaçınılmaz şekilde bazı kesimleri
"Nerede o eski güzel günler" söylemine itmiştir.
Aslında 1950'lerden başlayarak bu eski güzel günlerin geride kaldığını köyden kente göçlerle yaşam alanları daralan eski kentliler şiddetle hissetmekteydiler.
Ama nedense, Ermeni Tehciri, Mübadele, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül gibi gelişmelerle kendilerine sağlanan bu yaşam alanlarının azınlıklardan alınıp genişletildiklerini, hiç tartışmazlardı.
Bazı güzel günler
Aynı şekilde eski güzel günlerde "Kürt Realitesi"nin yok sayıldığını, jakoben laikliğin inançlıları huzursuz ettiğini de pek düşünmezlerdi.
Neticede yarım yüzyıllık bir süreçte yer alan büyük değişimi ne askeri darbeler, ne de bürokratik manevralar durdurabildi.
İçinde bulunduğumuz yakın dönemde ise daha büyük değişim sürecine girildi.
Gerçekten de geçmişi bir anlamda ters yüz eden güncel siyasi gelişmeler, özellikle ulusalcı kesimlerin kafalarını alt üst edecek kadar radikal değil miydi?
Düne kadar resmi söylemlerde "Terörist başı" veya "Bebek katili" diye anılan Abdullah Öcalan'ın "Barış Açılımı"nda devletin muhatabı olması bile bu radikal değişime örnek verilemez mi?
Geleceği özleyenler
Gezi Parkı merkezli kalkışmalarda gösteri yapanlar arasındaki bazı kesimlerin özlem duydukları "Eski güzel günler"in bu gösterilere katılan yeni kuşaklar tarafından da, aynı özleme konu olması tabii ki mümkün değildir.
Çünkü bu eylemlere katılanların bir bölümü de geleceğe özlem duymaktalar.
Ama kabul etmeliyiz ki "Yeni Türkiye'nin yansıması" biçiminde sunulmaya çalışılan kalkışmanın genç kuşaklarını da, aynı "Gelecek"i hayal ettikleri pek söylenemez. Bırakalım genç kuşakların ne tür bir yarına duydukları ortak özlemi anlamaya çalışmayı...
Farklı kaygılılar
Dün "Kaygılıyız" başlıklı ilanla endişelerini ortak bildiride seslendiren sanatçılara bakalım.
Mesela Orhan Pamuk, Fazıl Say, Sırrı Süreyya Önder, Tarık Akan, Elif Şafak, Ahmet Ümit, Okan Bayülgen, Yavuz Bingöl, Ferhan Şensoy, Bejan Matur, Kudsi Erguner gibi isimler bugün teneffüs edilen "Öfke ve nefret kokusu"na ilişkin olarak aynı endişeyi paylaşıyorlar.
Orhan Pamuk'la Fazıl Say'ın veya Bejan Matur'la Tarık Akan'ın ya da Elif Şafak'la Ferhan Şensoy'un bugünkü endişeleri giderildikten sonra aynı türdeki bir geleceği hayal ettiklerini düşünebiliyor musunuz?
Kısacası, çözümlenmesi pek kolay olmayan birliktelikler de gündemde.