Zamana karşı direnemeyen ve yok olan mesleklerden biri de "Kuşbazlık"tır.
Osmanlı'da özellikle güvercinler habercilikleri dolayısıyla Saray'ın değerli varlıkları arasında sayılır ve bunların bakıcılarına "Kuşbaz" denilirdi.
Saray'da güvercinlerin kayıtları özenle tutulur, aralarına melez ırkların karışmaması için önlemler alınırmış. Güvercinlerin "Taklabaz", "Mısıri", "Bağdadi", "Demkeş", "Kızılala", "Karaala", "Tekirala", "Taçlı kut", "Çakşırlı kut" şeklinde adlandırılan türleri olduğu kayıtlarda yazılı.
Bunun yanında avcılıklarından ötürü beslenen diğer kanatlılara bakmakla görevli "Doğancıbaşı", "Atmacacıbaşı", "Şahincibaşı", "Çakırcıbaşı" benzeri diğer kuşbazlar da vardı. Mesela 17'nci yüzyılın başında 1600'lü yılların başında Saray'da 30 doğancı, 271 çakırcı, 276 şahinci, 45 atmacacı olmak üzere 592 kuşbaz çalışmaktaymış.
Kuş tutkusu
Bu kuş tutkusu Saray'da kalmamış tüm ülkeye yayılmış. Evliya Çelebi'nin yazdığına göre (Seyahatname) 1600'lü yıllarda İstanbul'da Saray dışındaki kuşçu dükkânlarında da 600 kuşbaz çalışmaktaymış.
Aslında çok hoş bir tutku değil mi bu?
Allah'ın özenle yarattığı ve uçabilmek gibi bir eşsiz ayrıcalık tanıdığı o yaratıkların hizmetine insanları tahsis etmek... "Kuşbaz" statüsüne girebilince Saray protokolünde yer almak, geçim sorununu çözümlemek.
Ama Osmanlı kuşbazlarının belki önemsiz sayılabilecek bir sorunları varmış.
Hiçbir kadı kuşbazları davalarda tanık olarak kabul etmezmiş.
Gözleri hep havada
Bunun gerekçesi de "Kuşbazların gözleri sürekli havalarda olduğu için, yerde olup bitenleri doğru ve tam olarak göremezler" şeklindeymiş.
Gerçekten de o dönemde kuşbazları diğer meslek sahiplerinden ayıran özellikleri "Yolda gözleri havada yürümeleri"ymiş. Aralarında konuşurken de güncel olaylara hiç değinmezler "Bendeki 'Arabi'yi sendeki 'Paçalı'yla değiştirelim mi" benzeri konulara takılırlarmış.
Evet... Sonunda kuşbazlık diye bir meslek kalmadı. Herhalde kuşbazlık geleneğinden kaynaklanıyor olmalı... Gözleri sürekli havada ve yerdeki gerçekleri doğru ve tam olarak göremeyen meslek sahipleri hâlâ yok mu toplumumuzda?
Bunlardan bazılarına "İdeolojibaz", bazılarına "Siyasetbaz", bazılarına "Takıntılıbaz" diyebiliriz herhalde.
Post-kuşbazlık
Bunlar yurt ve dünya gerçeklerini doğru biçimde gözlemlemek yerine gözleri havadayken gördükleri hayallerle, olaylara teşhis koyup, tepki gösterirler. Söyledikleri hiçbir söz doğru çıkmaz, hiçbir öngörüleri gerçek olmaz.
Toplumun ezici çoğunluğu kuşbaz olmadığı için, bunların sözleri de şaşkınlıkla izlenir, tanıklıkları kabul edilmez.
Görüldüğü gibi Osmanlı geride kalmış olsa da, derin izlerini hâlâ yaşamımızda buluyoruz. Sosyo-politik yaşamımızın post-kuşbazları bunun bir kanıtı değil mi?