Bir gazetenin yayın yönetmeni olarak hangi manşeti atarsanız atın ya da o gazetenin yazarı olarak hangi tutumu desteklerseniz destekleyin, mutlaka bunları öfkeyle okuyacak ve tepki gösterecek kesimler vardır.
Gazetelere ve gazetecilere öfkelenmek, sadece Türk toplumuna özgü bir alışkanlık değil.
Amerika'da ve Batı Avrupa'da özellikle siyasetçilerin gazeteler ve gazeteciler için söylediklerine baktım... Birkaç örnek vereyim:
-Bir gazetenin yayın yönetmeni önüne gelen haberleri değerlendirirken, pilav yapacağı pirinçten taşları ayıklayan aşçıya benzer. Ama o gazetesine pirinçleri değil taşları koyar.
-Gazete okuyarak dünyanın nereye gittiğini anlamaya çalışmak, kol saatinde zamanı anlamak için akrep ve yelkovanın konumuna bakmak yerine, saniye göstergesine takılmak gibidir.
Farklı açılar
-Global boyutta önemli bir gelişmeyi bir gazete haberini okuyarak anlamaya çalışmak, Beethoven'in bir senfonisini kaval çalan çobanın yorumundan dinlemekten farksızdır.
-Bir kitle gazetesine göre muhabirlerin konuştukları dört kişiden üçünün aynı görüşü açıklamaları, ülke nüfusunun yüzde 75'inin tutumunu yansıtır.
Dünyanın her ülkesinde gazetelere ve gazetecilere duyulan öfke aynı olsa da, değişik coğrafyalarda gazeteciliğin de gazete köşe yazarlığının da mesleğe bakış açıları birbirlerine benzemez.
Örneğin Amerikan gazeteleri, okurlarını bilgilendirmeye ağırlık verirler. Köşe yazıları da öncelikle "Bilgilendirmek" üzerinde oluşturulur. Amerikan gazetelerinin temel felsefesi "Faydacılık"tır.
Bizim gazetelerimiz
Avrupa gazetelerinde çıkış nedenlerine bağlı olarak "Sınıfsal" yaklaşımlar vardır. Köşe yazıları da, derinde yazanın dünya görüşünü yansıtır.
Bizim gazetelerimiz ise, birer siyasi parti gibidirler. Köşe yazılarında da okurları bilgilendirmekten çok siyasi iktidara "O öyle yapılmaz böyle yapılmalıdır" içerikli yol gösterilir.
Bizde genellikle köşe yazarları kendilerini başbakanların veya parti liderlerinin alternatifi gibi görürler.
Muhalif veya muvafık olmak dünyanın her gazetesi için söz konusudur. Ama gelişmiş demokrasilerde seçilmiş iktidarları aşağılamak, demokrasi dışı çevrelere oynamak, eleştiriyi hakarete dönüştürmek pek kabul edilemez.
Ak ve kara meselesi
Neticede bizim gazetecilik anlayışımız da, kültürümüzün ve toplumsal yaşamımızın diğer öğeleri gibi, tarihten gelen birikimlere dayalı olarak şekillenmiştir. Devlet gücüne yakın olmak veya bu gücü ele geçirmeye çalışmak, bağımsız, bağlantısız, özgür ve özerk birey olmaktan daha ağırlıklı bir eğilimdir düşünce dünyamızda...
Bu arada "Ak"a "Kara" demek de "İlkelilik" olarak görülür.
"Siyasi lider"e ya da "Patron"a yakın olmak ise, dünyevi hazların arasında her zaman birinci yeri alır.