Türkiye' yi yönetenler, iç dinamiklerle dış konjonktür arasındaki dengeleri koruyabildikleri oranda, toplum istikrar içinde gelişmiştir.
Türkiye'nin Doğu ile Batı arasında açılmış bir paranteze benzeyen jeo-politik konumumun öncelikli gereği, dışa dönük maceralardan olabildiğince uzak durmaktır.
Bazı akl-ı evvellerin ( veya kötü niyetlilerin) önerdikleri gibi, Suriye'ye askeri bir müdahalede bulunduğumuzu varsayalım.
Öncelikle Reyhanlı'da eylem koyan teröristlerin hedefledikleri senaryo gerçek olmaz mı böyle bir durumda?
Bunun yanında hem İran'la, hem de Rusya ile karşı karşıya sıcak bir anlaşmazlığın tarafı olmaz mıyız?
Ayrıca, Amerika da, NATO da, bu tabloya olsa olsa ölçülü mesajlarla destek verirler.
Bitirmek daha zor
Savaşı başlatmaktan çok savaşı bitirmenin daha zor olduğu şeklindeki ebedi gerçek bir kez daha doğrulanmış olur.
Bu arada ülkedeki siyasi ve ekonomik istikrar ortamı buharlaşır. Demokratik siyasetin sorunlara çözüm arama çabaları yerine, eskisi gibi "Güvenlik" endişesi sosyo-politik ortama egemen olur.
Eğer sırtınızda Türkiye'yi yönetme sorumluluğu varsa, tüm bu ihtimalleri sürekli hesap etmek zorundasınızdır.
Yakın tarihte bu hesaplar yapılmadan girişilen ve hesapsızca yönetilen Kıbrıs krizinin (veya macerasının) günümüzde bile dış siyasetimizin ipoteği konumunda olduğunu görmüyor muyuz?
Çözüm askıya alındı
Kıbrıs'a iki aşamada gerçekleştirilen 1974 askeri müdahalesi ertesinde, uluslar arası konjonktür, Türkiye'ye kalıcı bir siyasi çözüm için destek vermeye hazırdı.
Ama dış konjonktür unutuldu, çözüm askıya alındı. Kıbrıs krizi iç siyasetin aracına dönüştürüldü. Sonuçta ambargolar, sağ-sol kamplaşması ve anarşi ortamı ile birlikte hem ekonomik kriz hem de 12 Eylül askeri müdahalesi geldi.
Kıbrıs'a müdahale ederek Yunanistan'da Albaylar Cuntası'nın devrilmesini ve bu ülkenin demokrasiye dönmesini sağlamıştık. İşte bu Yunanistan 1980'de Avrupa Birliği'ne girerken biz Kıbrıs kaynaklı siyasi ve diplomatik krizlerle boğuşuyorduk.
Türkiye'nin konumu
Sonuç ortada... Kıbrıs Rumları bile Avrupa Birliği üyesi, bizim içinse Kıbrıs krizi hââ bir engel.
Suriyelilerin yaşadıkları trajedinin kaynağı Beşar Esad'ın simgelediği Baas rejimidir.
Türkiye ne bu trajedinin ne sorumlusudur ne de tek başına bu trajediyi çözümleyici olabilir. Terörist tahriklerin bu gerçeği unutturması mümkün değildir.
Zaten Türkiye de ölümden kaçan Suriyeli mültecilere kucak açarak, yapması gerekenden başka bir eyleme girişmiyor.
Türkiye'yi yönetmenin getirdiği sorumluluklar, bütün bu durumların hep akılda tutulmasını gerekli kılar.