Aynı toplumun bireyleri olan ve hem aynı kaderi hem de aynı kültürü paylaşan bizler, birbirimize hiç benzemeyiz. Bazılarımız yaşamın olumlu yanlarına ağırlık veririz, bazılarımız da her şeyin kötüye gittiğini düşünürüz.
Bir düşünün bugünün dünden farkını...
Adeta toplum olarak "Akıl Çağı"na girmiş gibi değil miyiz?
Çok kısa süre önce Abdullah Öcalan'la devletin diyaloga girip, Kürt realitesinin terörden soyutlanması için çözüm arayışını başlatması düşünülebilir miydi?
Üstelik bu diyalog, o kadar göz önünde ki...
" Oslo Süreci"nin var olduğunu ancak bunun zabıtları sızdırıldığında öğrenmiştik. İmralı Süreci'nde neler olduğunu ise hepimiz biliyoruz.
İmralı Zabıtları'nı sızdırarak bu süreci de Oslo Süreci'nin akıbetine benzetmeye çalışanlar ise, gülünç durumda...
Bütün anketler toplumun büyük çoğunluğunun İmralı Süreci'ndeki barış ve çözüm arayışını desteklediğini gösteriyor.
Tabular yıkılırken
Bugünün dünden farkını görmek için mesela "Tabuların yıkılması süreci"ni de hatırlayın...
"Milliyetçilik" kavramını bile düne göre o kadar farklı boyutlarda değerlendirebiliyoruz ki.
"Vesayetçi demokrasi"nin ne olduğunu bilmezdik, sadece sonuçlarını kabullenirdik. Bütün bunlar iyimserlikle karşılanması gereken gelişmeler değil mi?
Ama bazılarımız da bu akıl çağının tehlikeler taşıdığını düşünüyor.
Öcalan'ın bile artık barışı istemesini değerlendirmek yerine, İmralı Zabıtları'nda yer alan bazı söylemlerine takılmayı tercih edenler az değil.
Ama bütün bunlar da geçici durumlar.
Kim baltalamak ister?
Sonuçta bu zabıtların yayınlanması bile İmralı Süreci'nin daha fazla şeffaflaşmasını sağlamıştır.
Bu zabıtların sızdırılması ise Etyen Mahçupyan'ın Zaman'daki köşesinde çok doğru teşhis ettiği gibi "Acaba bu süreci baltalamak, Kürt meselesinin barışçı bir yola girmesini engellemek isteyenler kimler ve nasıl oluyor da Kürt siyaseti içinde yandaş bulabiliyorlar" sorusunu yeniden hatırlatmıştır.
Ama artık bu gibi durumlar karşısında da eskisinden farklı biçimde donanımlıyız.
"Türk milliyetçiliği"ni eski içeriğiyle yorumlayanlar nasıl var ise, "Kürt milliyetçiliği"ne ilişkin yorum farkları olması doğal değil mi?
Nasıl bazı siyasetçilerimiz için Kürt realitesi sadece bir güvenlik ve bütünlük sorunu ise, bazı Kürt siyasetçileri için de olay bir şiddet ve bölücülük meselesi değil mi?
Erdoğan devam etmelidir
"Kandil" diye bilinen olgu ile "İmralı" arasındaki yaklaşım farkları, bizim TBMM içinde gözlemlediğimiz yaklaşım farklarından daha mı az sanki?
Çözüm "Demokrasi"den sapmamamıza bağlıdır. Toplumun çoğunluğu barış ve çözüm istiyorsa -ki istiyor- bu süreç bütün sızıntılara ve engellemelere karşın, hedefine ulaşacaktır.
Bu çözüm bir siyasetçinin biyografisinde yer alabilecek en büyük başarı olur.
Başbakan Erdoğan'ın bu yolda en ufak tereddüt göstermemesi gerekiyor.