Sevgili meslektaşım Ertuğrul Özkök'ün bir nevi vicdan azabı olmuşum galiba.
Ne zaman dilinin ucuna "Sperm" kelimesi gelse, benim uyarımı hatırlayıp hemen ağzını temizliyor.
Ama galiba derdimi tam anlatamamışım ki Hürriyet'te dün "Sertleşme Sorunu" başlıklı yazısına şöyle başlamıştı:
"Mehmet Bey, Sayın Barlas; Sakın başlığa bakıp yine öfkelenmeyiniz. Konu, sizin sinirinizi bozan o malum sıvının çıktığı organla ilgili değil. Yani, 'sertleşme' dediğim şey sizin sorununuz değil. Ortak bir arkadaşımızın sorunu... Duydunuz mu, Hasan Cemal'in sertleşme sorunu varmış." Özkök, Hasan Cemal'in Başbakan Erdoğan'ı eleştiren yazısını "Yazı uzadı, burada kesiyorum. Çünkü uzadıkça sertleşiyorum..." diyerek bitirmesinden yola çıkmış ve "Sertleşme" üzerinde kendince çeşitlemeler yapmıştı.
Vicdan Viagrası
Mesela şöyle cümleler kurmuştu:
"- 1980'lerde gençtik... Sertleşme sorunumuz yoktu. Galiba yaş ilerledi, sertleşemiyoruz. Acı gerçek şu: Artık Viagra alma zamanımız geldi. Biraz vicdan Viagrası, biraz demokrasi viagrası alıp bu sertleşme sorununu aşmamız gerekiyor."
"- Hasan Cemal'in yazısını okuduktan sonra kendi kendime bir karar aldım. Bundan böyle yazı yazmaya başlamadan veya televizyona çıkmadan önce iki kadeh şarap içeceğim. Sertleşme sorunumu, Viagra yerine böyle bir maddeyle çözmeye çalışacağım."
Öncelikle sevgili Özkök'ün spermlere takıldığı dönemde ona yaptığım uyarıyı hatırlatayım.
Hürriyet poşete girmesin
Demiştim ki... Bu tür yazılar bir kitle gazetesinin tüm okurlarına hoş gelmeyebilir. Sonunda Hürriyet müstehcen yayınlar yapan bir organ olarak algılanıp, poşete sokulabilir.
Ama anlıyorum ki bu uyarım Özkök'ün bir kulağından girip öbür kulağından çıkmış... Haydar Dümen'i kıskandıracak yazılarına devam ediyor.
Başbakan'ı eleştirmeyi de "Sertleşme"ye bağlayarak yeni uzmanlığında zirveye çıkmış.
Oysa onun bu konuda bir takıntısı olmaması gerekir. Özkök'ün emir-komuta zincirinde her dakika nasıl sertleşebildiğini 28 Şubat post-modern darbesi sürecinde, Hürriyet'te attığı manşetlerde defalarca gördük. "
O sırada Bodrum'daydım"
Özkök'ün sertleşmesinin zaman zaman Hürriyet'in sahibi Aydın Doğan'ı bile ürküttüğünü de öğrenmedik mi?
Mesela "TBMM Darbeleri Ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu"nda Aydın Doğan'a Hürriyet'in Özkök'ün sertleşmesinden kaynaklanan manşetleri sorulduğunda, şu cevabı verdiğini okumadık mı zabıtlardan?
"- Bu soruyu Ertuğrul Özkök'e sorsaydınız... O manşet atıldığında ben Bodrum'daydım..."
Evet... Ahmet Kaya'yı önce sürgüne sonra da ölüme götüren manşetler atılırken, sertleşme acaba şarapla mı, yoksa "Vicdan Viagrası" ile mi gerçekleşmişti?
Bir nevi "Sürekli sertleşme" (Priapizm) durumu yok muydu?
Nerede o eski günler?
Özkök Başbakan Erdoğan'ı Kenan Evren'e benzettikten sonra yazısını şöyle bitirmişti dün:
"- Ben de yazıyı kısa kesiyorum, yoksa sertleşmeye başlayacağım."
Sevgili Özkök... Şimdi yıl 2012... Sertleşsen de, yumuşasan da kimsenin umurunda değil. Senin sertleşmenin biraz olsun kıymet- i harbiyesi kalmış olsaydı, Başbakan gidip Aydın Doğan'ın Trump Tower'ının açılışını yapar mıydı?
Sahi o sırada Aydın Doğan İstanbul'dayken, sen yoksa Bodrum'da mıydın?
Yerli yersiz sertleştiğin için mi o açılışta yoktun?