Okula yeni başlayan miniklere eğitim veren bir öğretmen anlatıyordu.
-Bu kuşağın çocukları basılı kitaplar karşısında garip davranışlar sergiliyorlar. Geçen gün bir minik bir kitap sayfasındaki resmin üzerinde üç parmağını açarak, resmi büyütmeye çalışıyordu.
Tablet bilgisayarı veya akıllı telefonu kundaktan çıktığı gün tanıyan ve onlarla oynayan bir çocuğun, kitap sayfasındaki resmi parmaklarını açarak büyütmeye çalışması, tabii ki toplum yaşamında şimdilik yadırganacak bir durumdur.
Ama bundan 10 yıl sonra kitap yapraklarındaki fotoğrafların da tabletlerdeki veya akıllı telefonlardaki gibi parmakları kullanarak büyütülebileceklerini söylemek, herhalde yadırganmaz.
Çocuklar değişimi zaten yaşıyorlar.
Bütün mesele büyüklerin de bu değişimin farkına varmalarına ve kabullenmelerine bağlıdır.
Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanlığının son günlerinde konuşmacı olarak katıldığı bir toplantıyı hatırlıyorum.
Televizyonda porno
Özal konuşmasını bitirdikten sonra, sorulara cevap verme bölümüne gelince salondaki bir dinleyici ayağa kalkıp, ona ağır bir eleştiri yöneltti.
-Siz çok kanallı özel televizyonlar devrini Türkiye'de başlatarak, milletin ahlakını zedelediniz. Bu özel televizyonlarda sabaha kadar porno var, fuhuş var, dedi.
Özal bu dinleyicinin söylediklerini gülümseyerek dinledikten sonra şu cevabı vermişti:
-Allah insanlara beyin vermiş ve bu beyin sayesinde serbestçe tercihler yapmalarını sağlamış. Sen de televizyon izlerken beynini devreye sokup elinin altındaki uzaktan kumanda cihazını kullanarak bir başka kanala geçebilirsin. Ahlak dışı bulduğun yayının yapıldığı kanalı izlemek zorunda kalmazsın. Ama gözlerinin altı mosmor olduğuna göre, sabahlara kadar bu kanalları izlemeyi tercih ediyorsun.
Hâlâ daha canlı
Özal'ın bedenindeki zehri aradığımız kadar, onun yaşayan çoğu insandan hâlâ neden daha canlı olduğunu düşünmemiz de gerekiyor.
Özellikle kendisi gibi düşünmeyen veya kendisi ile aynı şeylere inanmayanlara karşı bazılarının saygısızca düşünceleri seslendiklerine sık sık rastladığımız bu günlerde, Özal'ın önemi daha fazla anlaşılmalıdır.
Bunların arasında kendi alanlarında yıldızlaşmış sanatçılar da var.
Aynı şekilde RTÜK'ün de Özal gibi düşünüp, tercihi beyne ve uzaktan kumanda cihazına bırakmak yerine, bazı yayınlara ağır para cezaları verdiği de sık sık görülüyor.
Aslında başı örtülülere karşı tepki gösterenlerin, mini eteklilere karşı tepki gösterenlerden bir farkları pek yoktur.
İnançlılarla inançsızların buluştukları ortak zeminin adı "Bağnazlık" değil midir ki? Tabii ki insanlar farklı düşünecek, farklı davranacak... Bazıları inançlı, bazıları da inançsız olacak.
Biraz daha özen...
Önemli olan bu farklılıkların arasından birlikte yaşamayı mümkün kılan ortak noktaların çıkartılabilmesidir.
Churchill'e sormuşlar,
-Evinizdeki radyoda milli marş çalınırken ayağa kalkar mısınız?
-Radyoyu kapatırım, demiş Churchill...
Kitap sayfalarındaki resimleri parmaklarını oynatarak büyütmeye çalışan çocukları izlerken, büyüklerin de her bilgiye ve her düşünceye ulaşabildiğimiz "Bilişim Çağı"na girdiğimizi fark etmeleri gerekiyor.
"Ben senin gibi düşünmüyorum, senden farklı inanca sahibim" demenin bir saldırı ve hakaret söylemine dönüşmemesinin yöntemlerini bulabilmeliyiz.