Bir dönem düşünce hayatımızda "Bizim kültürümüzün oluşumunu kim daha fazla etkiledi" içerikli bir tartışma vardı.
Sabahattin Eyüboğlu'nun cemaatine göre bizim kültürümüzü Ege ve Akdeniz'in geçmişindeki Yunan uygarlığı öncelikle etkilemişti.
Kemal Tahir'in cemaati ise, kültürümüzün kaynaklarını Osmanlı'da ararlardı.
Birinciler kültürün kökenlerini "Mavi Yolculuk"larda, ikinciler de İznik'te, Bursa'da ararlardı.
Eğer "Kültür" toplumun topyekûn davranışlarına yansıyan bir birikim ise, şu anda bizim kültürümüzü en fazla etkileyen isimler, uçağı icat eden Wright Kardeşler, telefonu bulan Graham Bell, Windows'un yaratıcısı Bill Gates ve iPhone'u hayatımıza sokan Steve Jobs da olabilir.
Bu Kurban Bayramı ile geçmişteki bayramları mukayese ederseniz, bu isimlerin hayatımızı nasıl etkilediklerini daha iyi görürsünüz.
Artık bayram ziyaretleri ve kutlamalar, özellikle kentliler için tarih olmaya başladı.
Yeni bir dünya
Cep telefonları ile gönderilen SMS'li kutlamalar herkese yetiyor.
Uçak seferlerinde yer yok.
Bayram artık adeta her şeyden bir "Kaçış" fırsatı.
Direklerarası'ndaki bayram eğlencelerinin, "Karagöz-Hacivat"ının, "Orta Oyunu"nun yerini televizyon dizileri aldı.
Kulaktan kulağa taşınan "Sözel Dedikodu" bile buharlaştı ve çıktı hayatımızdan... "Sosyal Medya" dedikoduyu yazılı hale dönüştürdü.
Bütün bunlar iyi mi yoksa kötü mü diye tartışmanın anlamı da yok.
Çünkü ne yaparsanız yapın ve ne kadar direnirseniz direnin bunlardan kaçış yok.
Global bir gerçek
Olsa olsa cep telefonunuzu gösterip "Ben bunu yalnız konuşmak için kullanıyorum" diyebilirsiniz.
Bu durum sadece bizim için geçerli değil ki.
İnstagram'da dolaşan fotoğrafların sayısı 1 milyara, gönderilen tweetlerin sayıları da 500 milyona ulaşmış.
Sanal gerçekleri icat edenler, reel servetlerin sahipleri şimdi.
Bütün bunların siyasete yansımaması mümkün mü?
Köy kahvelerini ziyaret eden ve seçmenlerin isteklerini karton sigara paketlerinin arkasına yazan siyasetçiler kaldı mı?
"Halk İstanbul'a geldi, vatandaş artık denize giremiyor" diye kentleşmeyi eleştirenler, nesilleri yok olan canlıları temsil ediyor artık.
"Kadıköy vapurunda herkes birbirini tanır ve selamlaşırdı" söyleminin yerini "Boğaz köprülerinde trafik hiç açılmayacak mı" yakınmaları aldı.
Mahalle bakkalını hiç tanımayan ama bütün AVM'leri karış karış bilenlerin dünyası bu.
Hangi yerli malı?
Mümkünse ilkokullarda "Yerli Malı Haftası"nı yeniden başlatın.
Otomobilleri, traktörleri, buzdolaplarını, çamaşır makinelerini acaba hangi sınıfa sığdırabilirsiniz?
Şimdi "Cumhuriyet'in Değerleri"ni bunlar da ifade ediyor.
Otoyolu, gökdeleni, metrosu, tatil turizmi, kitlesel tüketimi olmayan bir Cumhuriyet hayal edebilir misiniz?
Veya özgürlükçü demokrasisi olmayan bir Cumhuriyet düşünebilir misiniz?
Kısacası siyaset artık sadece laf üretimi ve resmi ideolojinin tekrarlanması ile yapılamıyor. Demokrasinin finansmanı, demokrasinin kendisi kadar önemli.
Değişim böyle bir şey galiba.