Genel seçimler keşke 2014'te değil de gelecek hafta pazar günü olsaydı.
Çünkü temel konularda seçmenin hakemliğine yine şiddetle ihtiyacımız var. Tabii ki bir partinin tek başına 10 yıldır iktidarda kalması, toplumdaki farklı siyasi eğilimlere sahip olan kesimlerin canını sıkar.
Daha da ötesi bu iktidar partisinin alternatifi olmadığı için önümüzdeki seçimlerden de iktidar çıkacağına ilişkin yorumlar, herkesin düşüncesini etkiliyor.
Demokrasinin şifresi ise "Değişim"dir.
Demokrasi sayesinde yeni isimler, yeni yüzler yönetime gelir.
Alışkanlıklar bıkkınlığa dönmeden toplum kendisini yenilenmiş hisseder.
Ama sosyo-politik gerçekler Türkiye'de bir iktidar değişiminin kısa vadede pek mümkün olmadığını gösteriyor.
Muhalefetten beklenti
Bu durumda siyasetin beklentisi, iktidar partisinden çok muhalefet partilerine kilitlenmiş durumda. Ve ne yazık ki özellikle ana muhalefet partisi CHP, iktidara alternatif olabilmek için toplumun beklentilerini karşılayacak siyaseti üretemiyor.
Bunun sebebi belki de CHP yönetiminin Türkiye'deki değişimi tam olarak tahlil edememesidir.
Evet... 10 yıldır iktidardaki parti değişmedi ama Türkiye çok değişti.
Turgut Özal'ın başlattığı değişim rüzgârı, Demirel'li ve "28 Şubat"lı duraklama yılları ertesinde, 2000'lerde yeniden fırtına şiddetinde esmeye başladı.
Türkiye'nin alt ve üst yapısı yenilendi. Anadolu Kaplanları, sermaye tekelini kırdı ve girişimcilik Anadolu'ya da yayıldı. Siyaset ve düşünce hayatında da "Cuntacılık" ve "Terör" dışında yasak olan hiçbir konu kalmadı.
Hep aynı terane
Bütün bunları "Şeriat tehlikesi var" veya "Cumhuriyetin değerleri tehlikede" diyerek karşılamak, bir yanlış ezberi ısıtıp yeniden gündeme getirmekten başka anlam taşımaz.
Aynı terane Menderes için de, ilk dönem Demirel'i için de, Özal için de "Muhalefet metodu" olarak seslendirilmişti.
Bu safsatalar seçmen katında bir getiri sağlamıyor. Bunlarla ancak derin devletin darbe heveslileri besleniyor, güdümleniyor.
Muhalefet partilerinden toplumun beklentisi, siyasi ve ekonomik istikrarı koruyarak, Türkiye'yi daha ileri noktalara taşıyacaklarına dönük inancı vermeleridir.
Yarınki Cumhuriyet Bayramı'nın Ankara'da CHP'nin güdümündeki bir yürüyüşle bir siyasi gösteriye konu edileceği haberlerini de, bu açıdan değerlendirebiliriz.
MHP Genel başkanı Devlet Bahçeli'nin bu konuda verdiği demeç siyasi gerçekçilik açısından örnek bir tutumu sergiliyor. Neticede Bahçeli de önemli bir muhalefet partisinin lideri ve ayrıca MHP herhalde en az CHP kadar "Cumhuriyet Muhafızı" konumunda.
Bahçeli'nin uyarısı
Şöyle diyor Bahçeli:
"Cumhuriyet Bayramının kutlanması yıllardan bu yana yasalarla belirlenmiş ve bu anlamda bir gelenek oluşmuştur. Bu geleneği daha iyiye götürmek yerine Cumhuriyet Bayramı'nı her milli ve manevi değerde olduğu gibi tekrar bir krizin başlatılma sebebi haline getirirsek Türkiye'yi büyük sıkıntılarla karşı karşıya bırakırız. Bazı sivil toplum kuruluşlarının Ortadoğu'daki bazı özentilere heveslenerek 'Halk hareketi başlatacağız, halk yürüyüşü yapıyoruz' derken Türkiye'yi bir krize sokmaları ve bunu da bazı siyasi partilerin çok sıcak sahiplenmeleri doğru değildir."
Kürt milliyetçiliğinin terör eylemleri ile sahneye koyulduğu bu dönemde Bahçeli Ülkücüleri sokağa dökmemeyi başarırken, CHP'nin sokağa dökülmesi sizce aklın gereklerine uyarlı mıdır?
Son söz olarak şunu söyleyelim.
Çok yakın geçmişteki "Cumhuriyet Mitingleri"nin seçim sandığını ne şekilde etkilediklerini görmedik mi?