Nasıl biteceği bilinmeyen ve gerginliklerle dolu bir filmi izlerken duyduğumuz merak doğaldır.
Mesela bir John Le Carre kitabından beyazperdeye aktarılmış casusluk filmini, böyle izleriz.
Ama bazen sonunu bildiğimiz filmlerde de aynı merak duygusu sarmıyor mu bizi?
Örneğin "Muhteşem Yüzyıl"ın gelecek bölümlerinde neler olacağı bütün tarih kitaplarında var.
Ama bu dizinin tutkunları "Acaba bundan sonra ne olacak" diyerek ertesi hafta dizinin oynayacağı günün gelmesini sabırsızlıkla bekliyorlar.
Filmleştirilmeyen ama tüm toplumun izlemek ve hatta figüran konumunda rol almak durumunda bırakıldığı sonu bilinen senaryolarda yer alan olaylar da, sanki yeni duyulmuş gibi merakla izlenmiyor mu?
Örneğin hepimiz TBMM Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'na davet edilen 28 Şubat post-modern darbesinin bazı medyatik aktörlerinin neler söyleyeceklerini, bu söylenecekleri önceden bildiğimiz halde merakla izlemekteyiz.
İstanbul'un yönetimi
Bu komisyonda konuşan eski İstanbul valisi Erol Çakır'ın söylediklerini okuyunca, merak etmekte haksız olmadığımızı anladım.
Post-modern darbe döneminde İstanbul'un nasıl yönetildiğini şöyle anlatmış eski vali Çakır:
"- Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçan, İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen ve Tuncay Özkan (Ergenekon'un tutuklu gazeteci sanığı) toplantı yaparlardı. Bu toplantılarda İstanbul'la ilgili kararlar alıyorlardı. Orada alınan karar uygulanırdı."
Erol Çakır, alınan kararlara da şu örnekleri vermiş:
"- Mesela Adil Serdar Saçan eski İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun oğlu Murat Aksu'nun evini arattı. Yine bu kararlar çerçevesinde Yeni Şafak gazetesi bir yayına başlayacakmış, oraya operasyon yaptılar. Operasyon kararını Bakan Kazım Yücelen, Tuncay Özkan ve Adil Saçan verdi."
Durumdan para çıkartanlar
Post-modern darbe filminde hepimiz toplum olarak rol aldık.
Susurluk aydınlansın diyerek ışıklarımızı yakıp söndürürken, demokrasinin ışıklarının söndürüldüğüne birlikte tanık olduk.
Siyaset- medya- mafya ilişkilerindeki tırmanmayı, askerlerin medya tarafından nasıl gaza getirildiklerini, birilerinin durumdan vazife çıkartırken, birilerinin de durumdan nasıl para çıkardıklarını hepimiz gördük.
Bu filmin sonunda bankaların battığını, darbe işbirlikçisi siyasetçilerin seçmen tarafından nasıl tasfiye edildiğini falan da izledik.
Ama meğer bilmek bir yana tahmin bile edemeyeceğimiz şeyler de olmuş postmodern darbe sürecinde.
Filmi tam bilmiyormuşuz
Baksanıza eski İstanbul Valisinin anlattıklarına:
"- Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçan, İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen ve Tuncay Özkan toplantı yaparlardı. Bu toplantılarda İstanbul'la ilgili kararlar alıyorlardı. Orada alınan karar uygulanırdı... Bu kararlar çerçevesinde Yeni Şafak Gazetesi bir yayına başlayacakmış, oraya operasyon yaptılar. Operasyon kararını Bakan Kazım Yücelen, Tuncay Özkan ve Adil Saçan verdi."
Yeni Şafak'ın sahiplerinin ve çoluk çocuk ailelerinin derdest edilmeleri kararında meğer bir gazetecinin de katkısı varmış.
Yeni Şafak'ta yaşanan olayın dehşetini birlikte yaşamıştık.
Vali Çakır anlatınca neler olup bittiğini yıllar sonra anladım.
Sonunu bilmemize rağmen Postmodern darbe filminin aktörlerinin Komisyon'da neler söyleyeceklerini merak etmekte meğer haklıymışız.