Devleti yönetenler de önemli bir kararın arifesinde tıpkı gazete köşe yazarlarının yaptığı gibi, gelişmeleri kendilerince yorumlarlar.
Devleti yönetenlerin yorumlarının gazete köşe yazarlarının yorumlarından temel farkı, bunların daha derin ve kapsamlı "Bilgi"lere dayanmalarıdır.
Bu kararlar doğru ve somut bilgiler yerine önyargılara veya ideolojik saplantılara dayalı biçimde oluşturulduğu zaman, sonuçları toplumdaki istikrarı ve güven duygusunu zedeler. Bu açıdan devlet adına yapılan yorumlarda "Bilgi" yanında "Siyasi risk" de vardır.
Yani gazete köşe yazarlarının taşıdığı sorumluluktan çok daha fazla sorumluluk gerektirir devlet adına yorum yapmak.
Bu noktada dış dünyadaki yorumcuların Türkiye-Suriye ilişkilerine nasıl baktıklarına göz atalım.
İngiliz Guardian gazetesinin Ortadoğu Editörü Ian Black'un bu konudaki yorumunu, BBC'nin Türkçe servisi dinleyicilerine aktarmıştı.
Dramatik ikilem
Black, "Analistler, Suriye'yi NATO müttefiklerinin desteğine rağmen Türkiye için tehlikeli bir bataklık olarak görüyorlar" derken Amerikan akademisyeni Joshua Landis'in bir televizyon kanalındaki açıklamalarına da yer vermişti.
Buna göre Joshua Landis'in duruma ilişkin yorumu şöyleydi:
"Türkiye, ulusal onur ile ulusal çıkarlar arasında sıkıştı. Ulusal onur, Erdoğan'ın sertlik ve kararlılık gösteren ve Suriyelilerin, sınır ötesine yönelik yeni eylemlerden sakınmalarını sağlamak için gözdağı veren biçimde cevap vermesini gerektiriyordu. Diğer yandan, ulusal çıkar, Suriye'nin dışında kalmaktır. Suriye, Türkiye için potansiyel bir Vietnam'dır, bir bataklıktır. Türkiye'yi yutabilir ve Erdoğan'a çok pahalıya mal olabilir."
Görüldüğü gibi bu yorumda Türkiye'nin Suriye konusunda "Ulusal Çıkar" ile "Ulusal Onur" ikilemi arasında kaldığı vurgulanmaktaydı.
Özgüven bunalımı mı?
İngiliz Times gazetesindeki bir başka yorumda da Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Norman Stone "Erdoğan'ın içerdeki başarıları hatırı sayılır olsa da, dış politikada önce İsrail ile kavgaya tutuştu; şimdi de Suriye ile savaşın eşiğine gelindi" diyor ve yorumunu şöyle bitiriyordu:
"Türkiye Suriye'deki bu durumun sorumlusu değil ama bu hükümetin de hatırı sayılır başarılarından gelen ani özgüven başına vurmuş durumda.
Irak'taki anlaşmazlıkta gösterilen sağduyu ve tereddüt artık yok. Geri dönmeliler."
Bu tür gözlemlerin ve Suriye'ye dönük olarak izlenen siyaseti eleştiren yorumların Türk basınında da yer aldıklarını biliyoruz.
Bir de eleştirirken aynı zamanda yol gösteren yorumlar var.
Bir örneği Sedat Laçiner'in Star'daki yorumundan alıntılar yaparak verelim:
Akıl yerine refleks mi?
"- Size düşen her top mermisine karşılık verirseniz, birileri de sizin karşılık vermenizi istedikleri zamanda size karşılık verdirebilirler. Bu, davranışlarınıza düşünce ve aklın değil reflekslerinizin hâkim olması anlamına gelir ki bu da istemediğiniz zamanlarda istemediğiniz durumlara düşme tehlikesini getirir.
- Güvenlik güçlerimiz sınır güvenliğini sınırda değil Suriye'nin içlerinde kurmak zorundadır. Bu ise açıktan çalışan birimlerinizle sağlanamaz. Eğer örtülü operasyon kabiliyetleriniz yeterince bulunmuyorsa, o zaman yandınız demektir. Çünkü kendi topraklarınızda yaşanan çatışmalarda mutlaka kaybeden taraflardan biri siz olursunuz."
Her çeşit açık ve gizli bilgilere sahip olan Başbakan Erdoğan'ın yorumlarını ise, uygulanan siyasetten ve alınan kararlardan izleyebiliriz.