Gerçeklere karşı ya Picasso gibi yaklaşırsınız ve "Hayal ettiğiniz her şey gerçektir" dersiniz ya da "Gerçeklere karşı tek silahınız hayal gücünüzdür" diyerek gerçeklerle yüzleşmekten pek hoşlanmadığınızı vurgularsınız.
Cumhuriyet'in resmi ideolojisi, bu iki yaklaşımın karması olan bir yapıda düşüncelerimizi şekillendirdi.
Sosyo-politik yapıdaki gerçekler olanca ağırlıklarıyla varlıklarını sürdürürken, resmi ideolojinin hayal gücüne dayalı ideolojik devlet söylemleri sanal gerçekler üzerinde kurulu bir toplumsal yapının var olduğuna neredeyse inandırdı bizi.
Şimdi tüm gerçekler olanca ağırlıkları ile karşımıza çıkmakta.
Meğer Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü ertesinde kurulan Cumhuriyet, bu durumdaki tek örnek ve mucize değilmiş.
1'inci Dünya Savaşı'nda yenik tarafta olan bütün imparatorluklar çökerken, bunların topraklarında yeni ulus-devletler ve cumhuriyetler kurulmuş.
Meğer çoğulmuşuz
Çok dinli, çok dilli ve çok milletli bir çökmüş imparatorluğun toprakları üzerinde ulusdevlet kurmak da, tarihten, inançlardan, geleneklerden kaynaklanan gerçekleri yok etmiyormuş.
"Herkes Türk ve herkes Müslümandır" deseniz de, meğer herkesin böyle olmasını sağlayamıyormuşsunuz.
Meğer Türkler gibi Kürtler de varmış.
Meğer Müslümanların bir bölümü Sünni, bir bölümü Aleviymiş.
Meğer dini inançlar, dünyevi davranışların her alanında etkili olurlarmış.
Meğer "Laiklik" de, bu kavramın icat edildiği Hıristiyan Batı'da farklı modellerde uygulanıyormuş.
Fransa'daki devletin dine hükmettiği "Jakoben Laisizm"e karşı Anglo-Amerikan Hıristiyanlığında devletle dinin ayrı dünyalara hükmettikleri "Sekülerlik" de varmış.
Meğer cumhuriyet yetmezmiş
Gerçekler öylesine çarpıcı biçimde çıkmaya başladılar ki karşımıza...
Meğer tek başına "Cumhuriyet" halkın yönetime katılmasına yetmezmiş.
Cumhuriyet'e "Demokrasi"yi eklemek de yeterli değilmiş meğer.
Demokrasiler de çeşit çeşitmiş.
Kimi kendi demokrasisine "Halk Demokrasisi" deyip tek parti rejimini kurmuş, kimileri de adını koymadan "Askeri demokrasi"ler oluşturmuşlar ülkelerinde.
Dış siyasette de aynı şekilde gerçeklerle karşılaşmıyor muyuz?
Meğer "Biz Batılıyız" diyerek yaşadığınız coğrafyanın gerçeklerinden kendinizi soyutlayamıyormuşsunuz.
Türkiye Cumhuriyeti'nin Nusaybin'i ile Suriye'nin Kamışlı'sı iç içe yaşarlarken "Suriye'de olup bitenler bizi ilgilendirmiyor" diyemiyormuşsunuz.
Kuzey Irak'ta Kürtler devlet benzeri bir örgütlenmeye giderken, "Kürt sorunu bizim iç meselemiz" demeniz de gerçeklerle bağdaşmıyormuş.
Meğer soğuk savaş bitmiş
Soğuk Savaş'ın sona ermesi de, tıpkı resmi ideolojinin buharlaşmasındaki gibi, hem içerideki hem dışarıdaki gerçeklerle karşı karşıya bıraktı bizleri.
Bu gerçeklere karşı da, geçmişte yaptığımız gibi hayal gücümüzü bir silah gibi kullanıp, kendimizi yeni bir sanal geçekler âlemine taşımaya çalışırsak işimiz çok zor olur.
Hamasetten, ideolojik söylemlerden, öfkeden uzak durmak aklın gereğidir.