AK Parti'nin kongresine bazı gazeteler davet edilmemiş.
Bir başka deyişle bazı medya kuruluşlarına "Akreditasyon" verilmemiş.
Bu konuda AK parti Genel Başkan Yardımcısı ve parti sözcüsü Hüseyin Çelik şu açıklamayı yapmış:
"- Bu gazeteler bugüne kadar AK Parti Genel Merkezi'ne ayak basmamış. Eleştiri demeyelim, AK Parti'ye hasmane tutumla yaklaşmış gazeteler. Biri bunu doğru bulur biri bulmaz. Başbakanlık kamu kuruluşudur, herkese açıktır. Ama kongreye almamak, birini düğüne çağırıp diğerini çağırmamak gibidir."
Hüseyin Çelik'in AK Parti kongresini düğüne benzetmesi, Güneydoğu'nun insan davranışlarını anlatan bir anekdotu hatırlattı bana.
Aşiretin reisi yakın çevresi ile bir köy kahvesinde oturmuş, oradan buradan konuşuyormuş.
Derken köyün meydanının karşı ucunda rakip aşiretin reisinin adamlarıyla birlikte yürüdüğünü görmüşler.
Düğün hazırlıkları
Aşiret reisi yanında oturan adamına sormuş.
- Bunlar neden köye gelmişler bu saatte?
Adam "Ağam, o reis kızını evlendiriyor, düğün hazırlıkları yapmak için köye gelmiştir" diye cevap vermiş.
Bu cevabı duyan aşiret reisinin yüzü gülmüş,
- Oh be, bunları rezil etmek için bir fırsat daha çıktı, demiş.
Bu sözleri duyan adamları şaşırmışlar.
Biri "Ne gibi bir fırsat çıktı ağam" diye sormuş.
Bunun üzerine aşiret reisi kafasından geçenleri açıklamış:
- Eğer bizi düğüne davet ederlerse gitmeyiz, onları aşağılarız. Davet etmezlerse de bunu gerekçe gösteririz ve bunlarla dost olunamayacağını ilan eder, küslüğümüzü sürdürürüz!
Akreditasyon meselesi
Aslında bu "Akreditasyon" meselesine Hüseyin Çelik'in yaklaşımı doğrudur.
Kamu kurumlarının, mesela Genelkurmay Başkanlığı'nın kapılarının bazı gazetelere ve gazetecilere kapalı olması yanlıştır.
Herkesin vergileriyle kamu hizmetini sürdüren kurumlar basına karşı ayrımcılık yapmamalı.
28 Şubat post-modern darbesi sırasında Genelkurmay brifinglerinden birinde Türkiye gazetesini temsil eden rahmetli Yalçın Özer'in bir subayın ikazı üzerinde oturduğu yerden kaldırılmasını ve salondan çıkarılışını hâlâ yüzüm kızararak hatırlarım.
Veya bırakın akreditasyonu, "Andıç"ları unuttuk mu?
Mevlana gibi
AK Parti'nin düğün-kongresine davet edilip edilmemek, davet edilmeyen gazetecilerin bu kongreyi izlemelerini engelledi mi, ona bakın.
Televizyonlardan canlı yayınla Kongre'yi izlerken, hepimiz her şeyi görüp, duymadık mı?
Tabii ki AK Parti Kongresi'ni düzenleyenler Mevlana gibi davransalar ve tutum farkı gözetmeden herkese "Kim olursan ol gel" deseler daha hoş olurdu.
Ama acaba Mevlana bugün yaşasaydı ve siyasetçi olsaydı o dizeleri yine de seslendirir miydi?