Bazen "Biz Türkiye'de temel sorunlarımızı neden çözemeyip, bunları hep kriz stoklarımıza atarız" diyerek üzülmez miyiz?
Oysa bazı sorunlarımızı galiba çözüme kavuşturduk.
Buna karşı bizim sorunlarımızın da kaynağını oluşturan uluslararası sorunların bazılarını, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere kimse çözemedi.
Türkiye'deki askeri darbeleri ve mesela dün bir yıldönümünü yaşadığımız 12 Eylül 1980 müdahalesini hatırlayın.
12 Eylül 1980'e dayanan 1979'un Şubatında Humeyni İran'a dönmüş, aynı yılın Ağustos'unda da Sovyetler Afganistan'ı işgal etmişti.
Amerikan İttifakı'nın Batı kuşağı ise, Türk-
Yunan anlaşmazlığı yüzünden topallıyordu.
Çünkü Kıbrıs müdahalesi ertesinde Yunanistan NATO'nun askeri yapısından çekilmişti.
İç nedenler
Bu arada Türkiye'de de sol-sağ kavgası mahallelere kadar inmişken, iktidar ile muhalefet arasında hiçbir konuda uzlaşma bulunmuyordu.
TBMM bir Cumhurbaşkanı seçemiyordu.
1979'un Şubat'ında Abdi İpekçi öldürülmüştü.
Ama onun cenaze töreninde Başbakan Ecevit'le ana muhalefet lideri Demirel birbirleriyle selamlaşmadılar.
12 Eylül askeri müdahalesi bu koşullar altında dış destekli ve içerideki koşulları gerekçe alarak yapıldı.
12 Eylül yönetiminin ilk adımı, ABD Genelkurmay Başkanı Rogers'ın Planı'nı kabul etmek ve Yunanistan'ın NATO askeri yapısına dönüşünü veto etmemek oldu.
Serbest pazarın kabulü
İkinci önemli adım da zengin ülkelerin Guadalup Zirvesi'nde Türkiye'nin ekonomik geleceğine ilişkin olarak aldıkları kararın kabulüydü.
Bu şekilde ekonomi Turgut Özal'ın yönetimine teslim edildi ve serbest pazar ekonomisine geçiş daha disiplinli biçimde uygulanmaya başladı.
O günden bugüne bir askeri darbeyi daha 28 Şubat 1997'de gördük.
Bunda da dış etken vardı ama 12 Eylül'deki kadar ağırlıklı değildi.
Örneğin dönemin Başbakanı Erbakan'ın ambargo uygulanan Libya'yı ziyareti, ABD'yi çok öfkelendirmişti.
Bugün artık askeri darbeler dönemini geride bırakmış durumdayız.
Yarım yüzyılımızı sürükleyen vesayetçi demokrasi olgusu, artık buharlaşmış durumda.
Silahlı Kuvvetler'i bir siyasi parti konumunda tutan resmi ideoloji de, artık delindi.
Çözümsüz sorunlar
Buna karşı dünya hâlâ Afganistan sorununu çözemedi.
Şimdi buna Pakistan'daki istikrarsızlık da eklendi.
İran 1979'da ABD için ne tür endişelerin kaynağı ise durum hâlâ aynı.
Ortadoğu'daki Filistin sorunu çözümsüz durmakta.
İran'a karşı ABD'nin 1980'lerde desteklediği Saddam'ı yine ABD yok etti, ama şimdiki Irak Saddam'ın Irak'ından daha istikrarlı değil.
Bu listeye bir de Suriye'deki istikrarsızlık eklenmiş durumda.
Tamam... Biz hâlâ Kıbrıs'a kalıcı bir çözüm bulamadık, Kürt realitesi hâlâ terör ağırlıklı biçimde gündemimizde duruyor.
Ama dış dünyadaki çözümsüz sorunlar listesi bizdekinden daha kabarık.
Üstelik bir askeri demokrasi modelini buharlaştırdık galiba.
Bu bir teselli olabilir mi?