Tarih ve coğrafyanın "Ortadoğulu" olmaya mahkum ettiği ülkeler, dünya gündeminde öldürülen insan sayıları ile haber konusu olmaktalar.
Bağdat'tan, Halep'ten ve sonunda benim Gaziantep'imden de gelen haberler, bombalara kurban olan insanları, istatistik rakamlar olarak vermekte.
Tarihi ve coğrafyayı değiştirmek mümkün değildir.
Ama sosyopolitik geleceği, tarihin ve coğrafyanın ipoteğinden kurtarmak mümkündür.
Bu coğrafyada geleceğimizi Ortadoğu karmaşasından çıkartıp, demokratik, özgürlükçü ve hukukun üstün olduğu gelişmiş dünyaya endekslemek konusunda en ciddi çabayı biz Türkler göstermekteyiz.
Çok partili demokrasiye geçiş, iktidarın seçimlerle el değiştirmesi, Avrupa Birliği'ne uyum konusunda atılan adımlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı ve bu mahkeme kararlarının üst mevzuat olarak kabulü...
Adımlar devam etmeli
Bunun ötesinde "Kürt Realitesi"nin bir tabu olmaktan çıkması, bu realitenin güvenlik alanından siyaset zeminine taşınması...
Ortadoğu coğrafyası ülkelerinin hayal bile edemeyecekleri adımları, biz Türkiye Cumhuriyeti olarak attık, atmaktayız...
Ama bunlar da yeterli değil ki, Türk siyasetinin üzerinde hâlâ şiddetin ve terörün gölgesi var.
Terör rantiyeleri, bayram dinlemeden mesleklerini icra etmekteler.
Bu tablonun köşe yazısı yazılarak değiştirilemeyeceğini bilenlerdenim.
Ayrıca terör eylemleri yüzünden Kürt Realitesi'nin siyaset alanından giderek uzaklaştığını ve güvenlik alanına kaydığını üzülerek izleyenlerdenim.
Ancak bu durumu yorumlarken hassas bir çizginin gözetilmesi gerektiğini de düşünmekteyim.
Sorumluluk ortaktır
Biz gazete yazarlarının taşımak zorunda olduğumuz "Vicdani sorumluluk" ile ülkeyi yönetenlerin taşıdıkları "Siyasi sorumluluk" birbirlerinin antitezi değildir.
Siyasi sorumluluk sahiplerinin taşıdıkları ağırlığın en somut farkı, onların gündem seçmek konusunda özgür olmamalarıdır.
Terör vurdu mu, ne tatil, ne ekonomik kalkınma, ne de insanların yaşamını değiştirecek alt ve üst yapı yatırımları gündemde kalır. Siyasi ve asker- sivil bürokratik sorumlular için tek ve öncelikli gündem maddesi artık terördür.
"Vicdani sorumluluk" taşıması gerekli olan bizler, gündem seçme özgürlüğümüzün tadını çıkartırken, siyasi sorumluluk taşıyanlara en azından özenli davranalım. Tarihin ve coğrafyanın hepimizi Ortadoğu'lu olmaya mahkûm kıldığını unutmayalım.
Geleceğimizi bu coğrafyanın ipoteğinden ancak demokrasi, diyalog ve uzlaşma yöntemleri ile kurtarabileceğimizi, kamplaşma, kin ve nefret siyasetinin sadece terör rantiyelerine yarar sağlayacağını unutmayalım.
Gündemde bir iktidar kavgası yok.
Gündemde bütünlüğümüzün, istikrarımızın, can ve mal güvenliğimizin, iç ve dış barışımızın korunması kavgası var.