Çoğulcu ve özgürlükçü demokrasinin, hukukun üstünlüğünün ve laikliğin çağdaş toplumlara sağladığı en önemli nimet "Birlikte yaşama" olgusudur.
Dinleri, etnik kökenleri ve hem geçmişteki hem bugünkü konumları farklı ve hatta tarihteki olaylar dolayısıyla birbirleri ile davalı olan kesimler ve kişiler de, çoğulcu ve özgürlükçü demokrasi sayesinde birlikte yaşayabilirler.
Bu modelin asla kabul edemeyeceği yöntemler, şiddet kullanmak ve kan davası gütmektir.
Demokrasinin sağlığının temel öğelerinden biri farklı konumda olanların da birbirlerini "Meşru" kabul etmesidir. "Rejim"in ideolojik yapısına dayanarak siyasi rakiplerini "Gayrimeşru" veya "Rejimin tehdidi" olarak sunanlar, demokrasinin temeline saatli bomba yerleştirmiş olurlar.
Hizmet yerine
Sonunda rakipleri de siyaseti bir kan davası sürecinde ele alır ve demokrasi hizmete dönük rekabetin alanı olmaktan çıkar... Düne dönük hesaplaşmalar yüzünden bugünün gerçeklerine ve yarına dönük arayışlara vakit kalmaz.
Türk toplumu geçmişi ile yüzleşme konusunda yakın tarihimizde görülmemiş bir cesaretle karanlık sayfaları aralarken, demokrasinin yukarıda özetlediğimiz temel niteliklerinin de hiç akıldan çıkartılmaması gerekiyor.
Tarihimizle yüzleşmenin amacı, kan davalarının tazelenip gündeme getirilmeleri değil, geçmişte yapılan hataların teşhis edilmesi ve aynı hataların tekrarlanmaması olmalıdır.
Hemen herkesin ve her kesimin belleklerinde geçmişte yaşanan haksızlıklar, mağduriyetler ve hatta dramatik ya da trajik olaylar var.
Menderes'in yarası
Önceki akşam NTV'deki söyleşimizde Alaeddin Yavaşça'nın anlattıkları, buna somut bir örnekti.
1950'li yılların sonundaki bir ev davetinde Başbakan Adnan Menderes, Yavaşça'nın yanına oturuyor ve "Lemi Atlı'nın bestesini okur musunuz" diyor.
Söz konusu bestenin güftesi Nedim'e aittir ve "Bu rüzigâr-ı bi- mededin inkilabı var" diye bitmektedir. Mealen "Gün gelir bu insafsız rüzgârın yönü değişir" demiş şair...
Meğer bu şiiri İzmir Suikastı Davası'nda idama mahkûm edilen ve Menderes'in yakın akrabası olan Dr. Nazım Bey, idam hükmünü duyduğunda okumuş. Atatürk de bunu duyunca bu şarkının artık çalınıp söylenmemesini istemiş.
Düşünün ki Başbakan Menderes akrabasının, CHP'nin Tek Parti döneminde siyaseten idam edilmesinin 1926'da yüreğinde açtığı yaranın sargılarını, 1950'li yılların sonunda bir şarkı ile açmayı deniyor.
Dünü bugüne taşımayalım
27 Mayıs darbesine dayanan DP-CHP kavgasının temelinde böyle yaralar yok muydu?
Kürt toplumu adına siyaset yapanlar bugünü yaşamak yerine 1930'larda yaşanıyormuş gibi olaylara yaklaşırlarsa, demokrasinin sağladığı uzlaşma, çözüm üretme ve birlikte yaşama gibi imkânlar devre dışı kalır.
Bunun gibi sol kesimler Soğuk Savaş yıllarında yapılamayan iç hesaplaşmaları, bugünün dünyasına taşırlarsa, Tek Parti döneminin Jakoben laikçileri rejim kavgalarını 21'inci yüzyıl dünyasına aktarırlarsa demokrasi topallar.
Kamplaşmaların, hizmete değil nefrete dönük siyasetin, kendisi gibi olmayanları ve düşünmeyenleri gayrimeşru sayan anlayışın trajik sonuçlarını defalarca gördük.
Bunların yeniden sahnelenmesine izin vermeyelim.