Kamuoyundaki eğilimleri anlamanın iki yolu var.
Ya bir araştırma şirketinin yaptığı nabız yoklama anketine bakarsınız.
Ya da belirli kesimleri temsil ettikleri var sayılan topluluklardan insanların açıkladıkları görüşleri dinlersiniz.
Hem toplumun onları, hem de onların kendilerini "Beyaz Türk" olarak niteledikleri bir topluluğun mensuplarının görüşlerini dinlemek fırsatı geçti elime.
Bu "Beyaz Türk" kavramını oluşturan toplum kesimi farklı açılardan tanımlanabilir.
Örneğin bunlara "AK Parti'ye asla oy vermeyenler" de, diyebilirsiniz, "Laikçiler" de diyebilirsiniz.
Bazılarına göre "Kıyılarda yaşayanlar" da olabilir Beyaz Türkler, "Yerleşik kentliler" de...
Bunların bir bölümü yakın geçmişe kadar askerin siyaset içinde bulunmasını doğal bulurlar ve hatta "Cumhuriyet Mitingleri" ile askere davetnameler de göndermezler miydi?
Başbakan'ın sağlığı...
Neyse... Bunlardan oluşmuş süzme bir kesitin görüşlerini dinledim uzun uzun...
Birincisi hemen hepsi Başbakan Erdoğan'ın sağlığına kavuşması için dua eder durumdalar.
Bunun nedeni Erdoğan'a duydukları sevgi değil, ülkenin ve ekonominin istikrarının, Erdoğan'ın varlığına ve sağlığına bağlı olduğunu düşünmeleri.
"Allah saklasın Erdoğan'a bir şey olsa ne işimiz, ne de huzurumuz kalır" içerikli cümlelerin seslendirildiğini duydum.
İktidarın alternatifinin bulunmaması da bu kesimi endişelendiriyor.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bu kesim tarafından benimsenmemiş. "Çok konuşuyor ve boş konuşuyor" içerikli cümleleri de duydum bu sohbet sırasında.
Atatürk ve Dersim
Beyaz Türklerin eğilimlerini yansıtabilecek nitelikteki bu topluluk, Dersim tartışmalarını "Atatürk'ü hedef alanlar var" endişesi içinde izliyor.
Cumhuriyet tarihiyle yüzleşilirken Atatürk'ün günlük siyasi tartışmaların bir tarafına yerleştirilmesi, bu kesimi hem üzüyor hem de endişelendiriyor.
Birkaç yıl öncesine kadar ciddi biçimde tanık olunan "Şeriat tehlikesi var" söylemleri, Beyaz Türklerin gündeminden düşmüş.
Bunun yerine inanç sahiplerine saygılı olmak ve farklılıkları toplumsal zenginlik olarak görmek gerektiği seslendiriliyor.
Terörle mücadele edilirken taviz verilmemesi de benimsenen bir çizgi.
Demokrasiye bağlılık
Özetle bu gibi görüşlerden oluşan bir genel eğilimi izlemledim.
Saatler süren bu birliktelikte "KCK tutuklamaları"nın, "Tutukluluğun ceza yerine geçmesi"nin, "Düşünce açıklamanın terörizm veya örgütlü eylem kapsamında olması"nın seslendirildiğini duymadım açıkçası.
Yani hukukun üstün olduğu, temel hak ve özgürlüklerin üst değerler olarak benimsendiği bir düzen kurulacaksa, tüm toplum kesimleri buna sahip çıkarsa gerçek olabilir.
Bir de şunu söylemeliyim.
Önümüzdeki dönemde CHP'yi sancılı günlerin beklediği kesin.
Bu partinin sabit seçmen tabanını oluşturanların Deniz Baykal'a özlem duymadıkları kadar, Kemal Kılıçdaroğlu'nda da tatmin bulmadıkları kesin bir gerçek.
Yani CHP'ye lider üreten merkezlerin yeni bir isim aramak için çalışmaya başlamalarının zamanı gelmiştir.