Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış Twitter'daki mesajında dün şöyle diyordu: "- Artık hiç kimsenin teknolojiye, bilişime direnerek ayakta kalması söz konusu olamaz. Maalesef ülke olarak bu yarışta geride bırakılmıştık."
Bağış'ın bu sözleri, Türk toplumunun belleğinde yüzlerce yıldır duran bir düşünceyi de yansıtıyor.
"Matbaayı neden 200 yıllık gecikme ile aldık" sorusundan başlayıp "Onlar aya, biz yaya" tekerlemesine dayanan bir yakınmadır bu.
Ancak işin bir başka boyutu var ki bunu genellikle görmezden geliyoruz.
Teknolojiyi almak yeterli değildir.
O teknolojinin şekillendirdiği yeni global koşulları kavrayıp, ona uyum göstermek, teknolojiyi alıp kullanmak kadar daha önemlidir.
Yerli otomobil olur mu?
Bugün "İlle de yerli otomobil yapacağız" sloganlarının seslendirilmesini dinlerken, teknolojinin şekillendirdiği yeni dünyayı tam olarak kavrayamadığımızı görmemek imkânsızdır.
Dünya Ticaret Örgütü'nün (WTO) Başkanı Pascal Lamy geçenlerde şöyle demişti:
- Artık "Çin Malı" (made in China) veya "Amerikan malı" (made in America) damgalarının geride kalması gerekiyor. Bunun yerine "Dünya malı" (made in the world) damgası vurulmalıdır ürünlere. Giderek daha fazla ürün her yerde dizayn edilmekte, her yerde üretilmekte ve her yerde satılmaktadır.
Victor ve William Fung tarafından yazılan ve dilimize de çevrilen "Düz Dünyada Rekabet" (Competing In Flat World) kitabı, bu söylediklerimizi daha iyi anlamaya yardımcı olabilir.
Li& Fung şirketinin yöneticileri olan bu iki Çinli girişimci, 40 ülke ve bölgede 70 tane "Dışarıdan temin" (Outsourcing) ofisi ile, 8300'ün üzerindeki üreticiyi (veya tedarikçiyi) bir ağda birleştirerek 8 milyar dolarlık ciroya ulaşmışlardır.
Kendi uçağını yapmak
"Fabrikasız üretim çağı"nın ateşleyicisi internettir, dijital teknolojilerdir, "Bilişim Devrimi"dir.
"Kendi otomobilimizi yapalım" veya "Kendi uçağımızı yapacağız" diyenlere Boeing örneği de verilebilir.
Bir "Boeing 777" uçağında 3 milyon parça vardır.
Seattle'daki Boeing fabrikasında bu uçağın sadece gövdesi ve kanatları imal edilir.
Bu uçağın diğer parçaları ise 17 ülkedeki 900'ü aşkın tedarikçiden gelir.
Örneğin "Boeing 787" modeli için çarpmayı önleyici ve sıfır görüşle inmeyi sağlayan sistemler Hindistan'daki HCL Technologies şirketinde alınmaktadır.
"Dağıtılmış imalat" diyebileceğimiz bu yeni sürecin en önemli görevlisi "Ağ yönlendiricisi"dir.
Siz "Yerli otomobil yapıp bunu 20 bin liraya satacağım" diyecek yerde, önce dünya pazarında ihtiyaç duyulan bir modeli dizayn etmeye çalışın.
Yerli otomobil kaldı mı?
Sonra bu modelin üretimi için bir ağ yöneticisi, yerli ve yabancı tedarikçilerin (veya yedek parçacıların) en uygunlarını saptasın.
Ve sonunda iş montaj aşamasına gelsin.
Aşırı yüksek vergiler olmasa Türkiye'de 20 bin liradan çok daha ucuza satılabilecek otomobil yok mu dünya markaları arasında?
Veya Jaguar ile Land Rover Hintli Tata'nın değil mi? İsveç'in Volvo'sunu Çin'in Geely'si almadı mı?
Kısacası teknolojiyi almak yeterli değil.
Hele bu çağda "Yerli" otomobil üretmek iddiası asla milli gururun ifade aracı olmamalıdır.
Böyle davranırsak "Her şeyi ben üreteceğim" diyen Henry Ford'un ruhunu çağırmaktan başka bir şey yapmamış oluruz.