Geçen hafta Yunanistan'da yine grevler ve boykotlar vardı.
Öğretmenler derslere girmiyor, ulaşım sektöründeki grevler yüzünden ne uçaklar havalanabiliyor, ne de trenler yolcu taşıyordu. Atina'da otobüsler de taksiler de çalışmıyordu.
Yunanistan'ın içinde bulunduğu ve ancak dış kredi desteği ile ertelenebilen ekonomik iflasın aşılabilmesi için, Papandreu hükümeti emekli maaşlarında kısıntıya gidiyor, devletteki memur sayısı azaltılıyordu.
Toplumun her kesimini etkileyen kuşak sıkma politikaları Yunanlıları çok kızdırmıştı.
BBC'de haberleri izlerken sokaklarda gösteri yapan Yunanlıların Avrupa Birliği düşmanlığını yansıtan ifadelerle kameraların karşısında konuştuklarını görüyordum.
İşin garip yanı, Yunanlı işverenlerin de bu çizgide olmalarıydı.
Siyasetin önemi
Örneğin Atina Ticaret Odası Başkanı'na göre beslenmesini kestiği ineğin bundan sonra süt vermesini de beklememeliydi Papandreu Hükümeti.
Komşumuzdaki olayları izlerken yine "Siyaset"in ne kadar önemli bir meslek olduğunu düşündüm.
Gelin Türkiye ile Yunanistan'ı karşılaştıralım.
Türkiye'nin nüfusu 78 milyon... Yunanistan'ın nüfusu ise 10 milyon.
Türkiye'de nüfusun yaş ortalaması 28 dolayında... Yunanlıların yaş ortalaması ise 42...
Yani bizim nüfusumuz daha genç.
Türkiye'deki öğrenci sayısı Yunanistan'ın nüfusundan 6 milyon daha fazla.
Sadece ilk öğretimde 11 milyon ve orta öğretimde de 4.5 milyon öğrencimiz var. Okul öncesi eğitim kurumlarında da 1 milyon öğrencimiz bulunmakta.
İki ülkenin yüzölçümleri de aynı oranlarda çok farklı ölçekte.
Büyük sayılar
Bizim topraklarımız 783 bin kilometre kare... Yunanistan ise adaları ile birlikte 131 bin kilometre kare toprağa sahip.
Türkiye çok geniş bir alanda yaşayan çok büyük bir nüfusa her çeşit alt ve üstyapı hizmetleri sunmak, genç nüfusu eğitmek, onlara iş bulmak, hızlı kentleşmeye kaynak ayırmak zorunda.
Neticede Türk siyasetçiler bu zor görevleri başardılar.
Yunanistan siyasetçileri ise, sadece AB fonlarına güvenerek hiç hesap yapmadan devlet kadrolarını şişirdiler, Serbest Pazarı simgeleyen AB içinde kapalı, sübvansiyonlara dayalı ve devletçi bir ekonomik modeli oluşturdular.
Her yaz olduğu gibi bu yaz da Yunan adalarına giden Türk turistler "Fiyatlar ne kadar ucuz, trafik ne kadar düzenli, her yer ne kadar düzenli" diye övgüler düzerlerken, bu adaların çöplerini AB paraları ile toplandığını, adalara suyun AB ödenekli tankerlerle getirildiğini, bu adalara yolcu ve erzak taşıyan gemilerle uçakların AB kaynaklarından desteklendiklerini hiç düşünmediler.
Biz başarılıyız
Türkiye şimdi IMF'den aldığı kredinin tümünü geri ödeyip kapatmak noktasında.
Yunanistan ise AB'den bir 150 milyar euroluk kredi dilimi daha kopartmaya çalışıyor.
Diyorum ki siyaseti asla hafife almayalım ve siyasetçileri aşağılamayalım.
Türk siyasetçileri Yunan siyasetçilerine fark attılar.
Eski Atina demokrasisi siyaset tarihinde ne kadar etkileyiciyse, yeni Türk demokrasisinin başarısı da bugün için o kadar etkileyicidir.
Yani tüm sorunlar sadece AB üyesi olmakla sona ermiyor.
Demokrasinin siyasi kadrolarının çapları da çok önemlidir.