Türkiye'yi 2011 yılının 8 ayında ziyaret eden yabancı turist sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10.45 artışla, 21 milyon 702 bin kişiye ulaşmış.
"Eski hamam, eski tas" tekerlemesine takılanları belki uyandırır bu sayılar.
1960'lı yılların sonuna doğru o dönemde kaymakam olan rahmetli Özer Türk'ün makam cipiyle Kuşadası'nda dolaşıyorduk.
Önümüzden yaban domuzlarının geçtiği ağaçlık alanda bir jandarma gördük.
Kaymakam Türk onu yanımıza çağırdı.
-Vukuat var mı, diye sordu jandarmaya...
Jandarma kaymakamı tanımıştı, hazır ola geçip cevapladı soruyu:
-Evet komutanım vukuat var, demin iki yabancı turist geçti buradan!
"Türkiye turizm ülkesi olamaz" diye kendimizi şartlandırmamış mıydık?
Hizmet de ederiz
İngiltere Kralı Edvard'ın üzerine yemek döken garson için Atatürk'ün Krala "Türkler hizmet edemezler" dediğini okuyup durmaz mıydık?
Şu anda turizme dönük hizmet sektöründe kaç milyon Türk hizmet ediyor (veya istihdam ediliyor) acaba?
Herhalde bazılarımız, 1980 yılında Türkiye'deki tüm turistik yatak sayısının Yunanistan'ın Rodos adasındaki yatak sayısından az olduğunu hatırlıyoruzdur.
Her alanda kendimizi böyle şartlandırmıştık.
-Topluiğne yapamazken yerli otomobil mi yapacağız?
-Türkiye ihracat ülkesi olmaya teşebbüs ederse, içerideki nüfus aç kalır. İhracat yapacak kadar üretmiyoruz ki?
-Boğaz'a köprü de, oto-yol da Türkiye için lükstür. Zap'a köprü yaptık da sıra Boğaz'a mı geldi?
Ankara'dan İstanbul'a telefon etmek için santrala numarayı yazdırıp saatlerce beklemez miydik?
Çok uzak geçmiş değil
Ya da telefonu açıp çevir sesi gelsin diye dakikalarca beklediğimizi hatırlamıyor musunuz?
Yahut yurt dışına gidenlerin Türkiye'ye kahve getirdiklerini unuttunuz mu?
Bankalarımız yüzde 6-7 faizle mevduat toplayıp bunu yüzde 13-14 faizle plase ederlerken, enflasyon da yüzde 80'lerde dolaşmaz mıydı?
Tarih öncesi çağlardan söz etmiyorum.
Birden siyasette "Vizyon" diye bir kavram girdi hayatımıza.
Turgut Özal kıyıları turizme açtı.
Hiç kompleks duymadan tek taraflı olarak Yunanlılara vizeyi kaldırdı.
"Serbest kur-Serbest döviz-Sübvansiyonsuz fiyat" üçgenini soktu ekonomimize.
İthalatı serbest bırakıp, ihracat hamlesini başlattı.
Kendimize güveniyoruz
Sonuçlar ortada.
Artık kendimize güveniyoruz.
Biliyoruz ki dünyanın en gelişmiş ekonomileri ile de her alanda rekabet edebiliriz.
"Anadolu kaplanları"nın "Asya kaplanları" kadar yetenekli ve üretken olduklarını gördük.
Aynı çizgiyi AK Parti ve Başbakan Erdoğan devam ettiriyor.
Bu çizgi dış politikanın öfkeye dayalı çıkışları ile kırılmamalı.
Cumhuriyet tarihinde siyasal istikrar ile ekonomik başarının ilk kez böylesine iz düşümünde olduğu bir dönemde, hiç göz ardı edilmemesi gereken temel ilke "Yurtta sulh, cihanda sulh" olarak kalmalıdır.
Türkiye AB üyeliği için gerekli demokratik reformları tamamlayarak, ekonomik başarılarımızı toplumsal gelişme ile kaynaştırmalıdır.