Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Sorular çok ama cevaplar fazla yok...

Cevap aradığımız sorular listesi giderek kabarıyor.
Bu listeye son günlerde eklenen iki soruyu hatırlayalım...
- PKK'yla devlet mi hükümet mi görüşüyor?
- PKK'yla yapılan gizli görüşmelerin sızması iyi mi oldu, yoksa güvenlik zaafı mı ortaya çıktı?
- Başbakan Erdoğan merhum lideri Nasır'a ne kadar benziyor?
Aslında bu sorular da sosyo-politik yaşamımızdaki bıktırıcı tekrarı yansıtmakta değil mi?
1999'da Abdullah Öcalan ABD tarafından Türkiye'ye teslim edildikten sonra, Kenya'dan uçakla getirilirken, yine devletin veya o zamanki hükümetin görevlileri ile görüşmemiş miydi?
O günden bugüne kadar İmralı'daki zorunlu ikameti boyunca da, devletin ya da hükümetlerin konuğu olmadı mı?

Sonuca ulaşmak
Veya ne yazık ki başarısızlıkla sonuçlanan "Habur Süreci" başlatılırken, dağdakilerin inip Türkiye'ye dönmeleri için önceden "Kimse" ile görüşme yapılmadı mı?
Yani mesele "Görüşmek" değildir.
Mesele PKK terörünü sona erdirmek ve "Kürt Realitesi"ne ilişkin sorunları terörden soyutlayıp siyasete aktarmaktır.
Sadece görüşerek sorunlar çözümlenemiyor.
Kıbrıs'a askeri müdahaleyi gerçekleştirdiğimiz 1974 Temmuzundan beri sürekli birileriyle görüşmüyor muyuz?
Ama hâlâ kalıcı çözüm yok ortada.
Amaç barış ve istikrar olduğuna göre, bu görüşmeler çözüm olmasa da sürmek zorunda.
Hatta bombalar patlarken ve savaşlar sürerken bile görüşmeler sürdürülmektedir dünyada.

Düşmanla görüşmek
Bütün mesele kiminle görüşmek gerektiğini bilmeye bağlıdır.
İsrail'in ünlü savaşçı-siyasetçisi Moşe Dayan'ın "Barış istiyorsan dostlarınla değil düşmanlarınla görüşmen gerekir" dediğini yine hatırlayalım.
Ve çözüm getirecek uzlaşmalarda taraflardan birinin bu uzlaşmadan sağlayacağı çıkar diğerinden fazla olacaktır. Buna paralel olarak uzlaşma arayan taraflardan birinin vereceği tavizler de diğerinden fazla olmak durumundadır.
Eğer bu çıkar ve taviz hesabını taraflar fazla abartırlarsa, uzlaşma da mümkün olmaz.
Tarih de bugün de bu durumu kanıtlayan sayısız örneklerle dolu.

Kim kime benziyor?
Kısacası PKK'yla Oslo'da yapılan görüşmelere ilişkin sorular işin özünden uzak kaldıkça, cevapları da fazla anlam taşımayacaktır.
"Tayyip Erdoğan Cemal Abdülnasır'a benziyor mu" sorusuna gelince...
Daha önce "Kemal Kılıçdaroğlu gerçekten Mahatma Gandi'ye benziyor mu" sorusuna cevap mı verdik ki, bu yeni benzetme sorusuna takılalım?
Erdoğan ya da Kılıçdaroğlu "Acaba ben benzetildiğim kişiye benziyor muyum" diyerek hiç aynaya bakmışlar mıdır?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA