Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Sırtında yumurta küfesi olmadan siyaset kolaydır...

Kendisini ülkenin başbakanından daha akıllı ve bilinçli gören ama başbakana ulaşan bilgilerin çok azına sahip olan gözlemciler ve yorumcular, bu arada acaba "Sırtında yumurta küfesi olmak" deyişinin de ne anlama geldiğini arada bir düşünüyorlar mıdır?
Ben de bir gazete köşe yazarı olarak, zaman zaman aynı konuma düştüğümün farkındayım.
"Barışı ve diyalogu aramak varken neden şiddet tercih ediliyor" sorgulamasını benim de seslendirmişliğim var.
Şimdi biliyorum ve biliyoruz ki, sade Öcalan'la değil PKK'nın temsilcileri ile de barışı amaçlayan diyaloga girilmiş.
Ama bu arayışın sonucunda karşı taraftan yine terör eylemleri gelince, barış ortamının rafa kaldırıldığı dönem gelip çatmış.
Başbakan Erdoğan'ın son açıklaması bunu vurguluyor:
"- Bölücü terör örgütü ve siyasi uzantıları geçmişte olduğu gibi bizden iyi niyet ve anlayış beklemesinler. 'Habur anlayışı' bitti. Bu tarz anlayış beklememek lazım artık."
Sırtında devlet sorumluluğu taşıyan ve ayrıca hem siyasi varlığı hem de iktidarı seçmen kitlelerinin desteğine bağlı olan bir kişinin, barış ve istikrar için aldığı riskin çapını düşünebiliyor musunuz?

Sanki sadece biz istiyoruz
Buna benzer başka durumlar da var.
Örneğin sanki sadece hukukun üstünlüğünü ve temel haklar ile özgürlükleri yükselen değerler olarak kabul eden biz köşe yazarları mı Avrupa Birliği üyeliğimizi istiyoruz?
Üyelik için başvuruyu yaparken "Uzun ince bir yoldayız" diyen Turgut Özal veya aday üyelik sürecimizin başlamasını gerçekleştiren Tayyip Erdoğan, bizlerden daha mı az bu isteğe sahiptiler? "Ben Başbakan olsaydım Kıbrıs Rumlarına limanlarımızı ve hava alanlarımızı açardım" diye yazmak ve konuşmak ne kadar kolaydır?
Tabii ki bunlar yazılmalı ve konuşulmalı da. Ama "Aktif siyaset" mümkün olanları gerçekleştirme mesleğidir.
Ya da çözüm bulunmaları imkânsız gibi görünen sorunlara çözüm yolları açıp bunları mümkün kılma mesleğidir siyaset.

Statükocular ve icazetli gazeteciler
Demokratik ülkelerde siyaset yapanlar hem ülkenin ve devletin dengelerini, hem toplumun genel eğilimlerini, hem de seçmen kitlelerinin beklentilerini ve tepkilerini göz önünde tutmak zorundadırlar.
Dar tabanlı ve ideolojik bağlantılı okur kitlelerinden icazetli yazarlar bu durumu daha iyi anlarlar.
Okurlarına ters düşecek düşüncelere sahip olsalar bile bunları yazamazlar.
Statüko bekçiliğini meslek edinmiş siyasetçiler için de durum aynıdır.
Ama toplumlarını daha ileri taşımayı ve ülkelerini dünya rekabetine taşımayı benimsemiş siyasetçiler, bir nevi "Değişim mühendisi" konumundadırlar.
Hem siyasetin gereklerine uyarlar ve hem de günün alışkanlıklarına aykırı görülebilecek adımları atarlar.
Bu açıdan bakıldığında AK Parti iktidarı döneminde Türkiye'nin yurttaki ve dünyadaki değişim sürecinin gerisinde kalmadığını ve bu konuda gerçekten çok cesur adımların atıldığı söylemek "İktidar yalakası" olmak değildir.

Başarılar ortada
Ekonomideki başarılar, Kürt Realitesine ilişkin çözüm adımları, sivilleşme yolundaki gelişmeler, alt ve üst yapıdaki büyük yatırımlar, Türkiye'nin uluslararası camiadaki itibar grafiğinin yükselmesi, sağlık alanında kitlelere dönük hizmetler ve kentlerin yenilenmesi benzeri maddelerin seçmene yansımasının sonucu üçüncü dönem tek başına iktidar değil mi?
Şu anda bu iktidarın temel eksiği aynı başarılı çizgiyi devam ettireceğine toplumu inandıran ve iktidarla ağız dalaşı yapmak yerine alternatif ve olabilir politikalar sunmayı başarabilen bir siyasi muhalefetin bulunmayışıdır.
Bu boşluğu biz gazete köşe yazarlarının doldurabilmesi pek mümkün değildir.
Mesleğimiz siyasetle iç içe olsa da bizim sırtımızda yumurta küfesi bulunmuyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA