Yaşanan zaman geride kalmadan onu değerlendirmek ancak şairlerin yapabileceği bir şeydir.
Bunu en çarpıcı biçimde yapanlardan biri de Nâzım Hikmet'tir.
O'nun "Yirminci Asra Dair" şiirini bilirsiniz...
"...Hayır,/ kendi asrım beni korkutmuyor/ ben kaçak değilim./ Asrım sefil,/ asrım yüz kızartıcı,/ asrım cesur,/ büyük/ ve kahraman./ Dünyaya erken gelmişim diye kahretmedim hiçbir zaman./ Ben yirminci asırlıyım/ ve bununla övünüyorum./ Bana yeter/ yirminci asırda olduğum safta olmak/ bizim tarafta olmak/ ve dövüşmek yeni bir âlem için..."
Nâzım Hikmet'in 20'nci yüzyılda geçen yaşamının dönüm noktalarına bakınca, şiirinde seslendirdiği yargılarda asrına karşı hoşgörülü davrandığını söylemek mümkün.
1902'de Selanik'te doğdu. 1938-50 arasını cezaevinde geçirdi. 1950'de Sovyetler Birliği'ne iltica etti ve ertesi yıl vatandaşlıktan çıkartıldı. 1963'te öldü.
Adnan Menderes'in serüveni
Nâzım Hikmet'in ideolojisinin tam zıddını siyasette temsil eden Adnan Menderes şair olsaydı acaba o ne yazardı 20'nci yüzyıl için?
O'nun yaşamı da 20'nci yüzyılda başladı ve bitti...
1899'da Aydın'da doğdu. 1931'de CHP'den milletvekili oldu. 1946'da kurulan Demokrat Parti 1950'de iktidara gelince Başbakan oldu. 1960'ta askeri darbeyle devrildi ve 1961'de idam edildi.
Nâzım Hikmet şiirinde "Dünyaya erken gelmişim diye kahretmedim hiçbir zaman" diyor...
Nâzım Hikmet de, Adnan Menderes de yaşasalardı...
İkisi de 20'nci yüzyılın son çeyreğinden 21'inci yüzyıla aktarılan gelişmeleri görselerdi, dünyaya erken geldiklerinden ötürü herhalde mutsuzluk duyarlardı.
Çok farklı bir dünya
Şimdi doktriner ideolojilerin rafa kaldırıldığı bir yüzyıldayız.
Nâzım Hikmet her eğilimden insan için "Vatan Şairi" artık.
Adnan Menderes de "Demokrasi Şehidi" bir devlet adamı.
Türkiye'de artık bir Komünist Parti var ve Moskova'da komünistler şimdi marjinal sayılıyorlar.
İdam cezası Adnan Menderes'e uygulandı ama Abdullah Öcalan'dan sonra Türkiye'de idam yasa dışı oldu.
Kitlelerin serüvenlerinden bireylerin yaşamlarını ayırıp ele aldığınızda, bu tür zamanlama trajedileri çıkıyor karşınıza.
Yaşadığımız yüzyılı bu tür durumlardan temizlemek acaba mümkün olacak mı?
Türkiye bu yolda önemli adımlar attı.
Artık askeri darbeyi planlamak bile adliyelik bir olay.
Ölümden sonra...
Dün Adnan Menderes'i idama götüren yolun başlangıcı olan 14 Mayıs'ın yıldönümüydü.
Gelecek ay 3 Haziran'da da Nâzım Hikmet'in ölüm yıldönümünü yaşayacağız.
"Yaşamak" denilen ve bir türlü tam hakkını veremediğimiz o mucizeyi elden kaçırmanın ne demek olduğunu bir başka şairden dizelerle anlamaya çalışalım.
Cahit Sıtkı şöyle diyor "Ölümden Sonra"da...
"Öldük ölümden bir şeyler umarak/ Bir büyük boşlukta bozuldu büyü/ Nasıl hatırlamazsın o türküyü,/ Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü/ Alıştığımız bir şeydi yaşamak./ Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok;/ Yok bizi arayan, soran kimsemiz./ Öylesine karanlık ki gecemiz,/ Ha olmuş ha olmamış penceremiz;/ Akarsuda aksimizden eser yok."