Siyaseti ve siyasetçileri izlemenin çeşitli yöntemleri var.
Mesela siyaseti "O ona şunu dedi, bu buna şunu dedi" çizgisi üzerinden izleyebilirsiniz.
Rakip siyasetçilerin birbirleri hakkında söylediklerini dinlerken kendi görüşünüze yakın bulduğunuz siyasetçinin söylemlerini de "Lafı gediğine oturtmuş" diyerek onaylar ve mutluluk duyarsınız.
Bir diğer yöntem de siyasetin gerçeklerini anlamaya dönük bir izleme olabilir.
Bu gerçeğin ölçüsü de kimin halk katında daha fazla desteklendiğidir.
Daha da kestirmesi, önümüzdeki seçimde kimin başa güreşeceğini tahmin edebilmek, siyasetin gerçeğine damardan girmenin yöntemidir.
Kim birinci olacak?
Bu gerçek en somut biçimde önceki akşam atv'de Başbakan Erdoğan'la yaptığımız programdaki bir soruma aldığım cevapla karşıma çıktı.
O gün CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu bir konuşmasında "AK Parti, haziran genel seçiminde yüzde 50'nin altında oy alırsa, Başbakan Erdoğan istifa etmelidir" demişti.
Kılıçdaroğlu'nun bu sözünü Başbakan'a hatırlattım ve sordum:
- Siz de haziran genel seçiminde CHP'nin hangi oranda oy alması halinde Kılıçdaroğlu'nun istifa etmesi gerekeceğini söyler misiniz?
Bu soruyu sorarken Erdoğan'ın yüzde 30 dolayındaki bir oranı Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP'ye alt çıta olarak koyacağına dönük bir beklentim vardı.
Ama Başbakan Erdoğan öyle yapmadı.
Oy oranları üzerinden çeşitleme yapmak yerine "Kim seçimde birinci parti olacak, ona bakmak gerekir" doğrultusunda konuştu.
İddiasız parti olur mu?
- Seçimden AK Parti birinci parti olarak çıkmazsa istifa ederim ve Anadolu'yu dolaşmaya başlarım, dedi.
Sanırım Türk çok partili siyaset hayatının gerçeği bu sözlerden çıkartılabilir.
Elbette çok partili demokraside muhalefet partileri, iktidar partisinin var olması kadar önemlidir.
Ama iktidar olmaya dönük iddiası bulunmayan ve bir iktidar partisinin önümüzdeki genel seçimden de birinci parti çıkacağını önceden kabul eden bir muhalefet, demokrasiyi de zaafa uğratır.
Örneğin Kılıçdaroğlu'nun AK Parti için koyduğu yüzde 50'lik başarı çıtası, CHP'nin önümüzdeki seçimde de muhalefette kalacağının şimdiden kabulü anlamına gelmiyor mu?
İktidar partisinin üçüncü iktidar dönemini de olmuş bitmiş gibi gördüğünü, Başbakan Erdoğan'ı dinlerken de zaten hissediyorsunuz.
Devletçiliği bırakmalılar
Bu tablo nasıl değiştirilebilir bilemiyorum...
Ebediyen muhalefette kalmak, iktidar olmaya dönük iddiası bulunmamak, toplumun sorunlu kesimlerinin çözüm bulmak için hep başka partiden medet umması...
Oysa iktidar adayı olacak birden fazla partinin bulunması, demokrasiyi daha sağlıklı kılar.
Seçim yoluyla değişim toplumdaki "Gaz sıkışması"nı önler.
Yani CHP yönetim kadrosunun Kılıçdaroğlu'nun polemiklerine meydanı bırakıp, iktidar iddiası bulunmayan bir partide günlerini hoş geçirmeleri, demokrasiye katkı sağlamaz.
İktidar iddiası ise kaynağını halk desteğinden alır.
CHP yönetimi bu desteği elde etmenin yolunun öncelikle sivillikten geçtiğini bilmeli ve Ergenekon üyeliği gibi anlamsız söylemlerle bir genel seçime daha iddiasız gitmenin yanlışlığını artık anlamalıdır.
Çünkü Başbakan Erdoğan'ın Derin Devlet ile CHP arasındaki özdeşliklerin teşhiri üzerinde bir seçim kampanyası sürdüreceği izlenimini de edindim.