Bir arkadaş grubu ile birlikte bir futbol maçını izlerken hep o gerçekle karşılaşırım.
Televizyondan veya tribünlerden maçı izleyenlerden her biri kendisini sahada oyuncu olarak görür.
Tuttuğu takımın oyuncusu yüzde yüzlük bir golü kaçırdığı zaman "Ah ulan, o topa öyle vurulur mu" diye tepki gösterenler ya da kaleci bir gol yediğinde "Senin gibi kalecinin" diye başlayan cümleleri kuranlar, sizlerin de tanık olduğunuz durumların aktörleri değil midir?
Hayatlarında bir topa ayak vurmamış ve faullü bir tekme yeseler en az iki hafta hastanede yatacak insanlar, televizyon ekranı karşısında yahut tribünlerde böylece futbol oynarlar.
Reklamcılar bu toplumsal psikolojiyi, en iyi kullananlardır.
Bir tüketim malı ile bir ünlüyü özdeşleştirmek, çok kullanılan bir yöntemdir.
Ünlü ve güzel bir yıldızın kullandığı şampuanla saçlarını yıkayan kadınlar, sanki o yıldız gibi saçlarını savurarak erkekleri büyüleyeceklerdir.
Gerçek ve ötesi
Deneyimli bir reklamcı ile televizyon karşısında böyle bir şampuan reklamını izliyorduk.
O ünlü ve güzel yıldız gece siyah saçlarını şampuanla yıkayıp kuruttuktan sonra başını hızla sağdan sola çevirdi. Gece karanlığını andıran siyahlıktaki saçlarında yıldızlar parlarken, bu ipek yığını sağdan sola savruldu.
Reklamcı gülerek izlediği bu sahnenin iç yüzünü şöyle anlattı.
- Hangi marka olursa olsun şampuanla yıkanmış bir saçı hemen kurutup bu pırıltılı ipek yığını haline getirmek mümkün değildir. Çünkü yıkanma ertesinde saçın yağlanması ve akışkanlığı biter.
Biz bu reklamları çekerken en az iki gündür yıkanmamış saçları kullanırız.
Bu deneyimli reklamcının anlattıkları, tüketiciler ile rol modelleri arasındaki gerçek ötesi ilişkiyi de izah edebilir.
Aslında herkes kendisi gibidir.
Çok hızlı bir otomobile sahip olduğunuzda Schumacher olduğunuzu da zannedebilirsiniz.
Hayranlık cinayeti
Ya da ekran başında en atılmaz golleri takımınıza kazandırabilirsiniz.
Ünlü bir kişinin özel yaşamı yahut siyasi görüşleri sizinkine benzemediği için ona öfkelenebilir ve hatta öldürebilirsiniz de.
Beatles'ın John Lennon'unu öldüren Chapman, cinayetten önce onun albümünü ona imzalatmamış mıydı?
İnsanların kendilerini olmak istedikleri konumda görmelerinin en iyi anlatımını James Thruber "Walter Mitty'nin Gizli Yaşamı" kısa öyküsünde alaya almıştı.
Bu öykü Danny Kaye'in başrolü oynadığı aynı adlı filmle 1947'de beyaz perdeye de aktarıldı.
Bu öykünün kahramanı sürekli hayallere dalıp kendisini bazen bir savaş pilotu, bazen bir cerrah olarak görmekte ve bu yüzden başına olmadık işler açılmaktaydı.
Onlar ne düşünüyor?
Tabii daha eskilere ve klasiklere giderseniz İbsen'in "Per Gynt"ünün yalanlarla dolu dünyasını da bulabilirsiniz.
Bu tür kendisini kendinden başka bir kişi olarak görmek en fazla biz gazete köşe yazarları için söz konusu olabiliyor.
"Ben olsam öyle yapmaz böyle yapardım" içerikli eleştirilerin, uyarıların ve yorumların siyasetin, sanatın, sporun ve hatta özel yaşamların uzandığı alanlara kadar yol göstericilik yaptıklarını sürekli izliyoruz.
Ama hedef aldığımız insanların "Ben olsam o konuda öyle yazmazdım" dediklerini acaba duymazdan mı geliyoruz?