Hüsnü Mübarek'in Mısır'ın başından gitmesini beklerken, daha önce yapılması gereken işleri hatırlamakta da herkes için yarar var.
Örneğin İsrail'in aşırılarının geriye çekilmeleri ve çok acil biçimde hem Gazze'deki zulme son vermek hem de Filistin konusunda genel bir çözüm bulmak için, İsrailli akıllı siyasetçilerin düğmeye basmaları gerekiyor.
Eğer Mısır bir geçiş dönemi ertesinde demokrasiye adım atacaksa, bu bölgedeki seçmenlerin Hamas veya Hizbullah eğilimli siyasi partileri iktidar yaptıklarını görmezden gelemeyiz.
Amerikan etkisinden çıkmış Mübarek'siz bir Mısır, hem Ortadoğu hem de İsrail için düşünülmesi bile insanı ürküten alternatif senaryoları gündeme getirebilir.
Bilelim ki Kahire'de yer alacak değişiklikleri Washington ne kadar dikkatle izlemekteyse, aynı şekilde Tahran da, Beyrut da, Şam da bu gelişmelere kilitlenmiş durumdalar.
Kimse yeni Mısır yönetiminin İsrail'le yapılan 1979 barış anlaşmasına uyacağını garanti edemez açıkçası.
Yani İsrailli siyasetçilerin akıllarını başlarına toplamaları şart.
Şımarıklığa paydos
Bizim "Mavi Marmara Katliamı" dolayısıyla tanık olduğumuz tür kabadayılıklar ve umursamazlıklar, çok yakın gelecekte İsrail için taşınması imkânsız şımarıklıklar haline dönüşebilir.
Bir diğer mesele de Mısır'daki halk ayaklanmasının niteliğini saptamaya ilişkindir.
Bu saptama arayışlarından birinde Joost Lagendijk Zaman'daki yorumunda şöyle yazmış:
"Şu an için Mısır'da olanların 1989'da Doğu Avrupa'da yaşananlara daha yakın olduğuna inanmak istiyorum. 1979'da Şah'ın Tahran'dan kovulduğu, ancak ardından Ayetullahların laik muhalefeti çarçabuk bertaraf edip İran Devrimi'ne el koyduğu tarihin tekerrür etmeyeceğine inanmak istiyorum.
Mübarek rejiminin devrilmesine sevinelim, fakat ardından ne geleceğini de dikkatle izleyelim."
Mısır'daki gelişmeler yakın tarihin yeniden ve daha sağlıklı değerlendirilmesine de fırsat tanıyor.
Teşhis doğru eylem yanlış
Örneğin eski Başkan Bush'un "Büyük Ortadoğu Projesi" ile bölge ülkelerine demokrasiyi getirmeyi öngören planının uzun vadedeki doğruluğu anlaşılırken, Bush'un bunu işgal yoluyla sadece Irak'ta gerçekleştirmeye çalışmasındaki yanlış da ortaya çıkıyor.
Bu arada sade Mısır'ın değil demokrasiye geçmeyi arzulayan tüm bölge halklarının Türkiye örneğinden ders almaları gereği var gündemde.
Bu coğrafyada siyasi zaman Avrupa'ya göre daha yavaş geçmekte.
1946'da çok partili demokrasiyi seçen Türkiye'nin yaşadıklarını ve 2011'de hâlâ ne gibi eksiklerin bulunduğunu hatırlarken, Doğu Avrupa'nın eski komünist ülkelerinin şimdi AB üyeleri olduklarını da unutmayın.
Yani Tahrir Meydanı'nı dolduran kitlelerin Mübarek'i çekilmeye zorlaması, Mısır'a demokrasinin ivedi biçimde geleceği anlamını taşımıyor.
Kleopatra ve Mübarek
Unutulmamalı ki Mısır'ın "Derin Devlet" i Türkiye'dekinden çok daha derin.
Ayrıca uluslararası konjonktüre dayalı denge hesapları ve özellikle Arap dünyasının dengeleri, Mısır'ı Türkiye'den çok daha fazla dışa bağımlı kılmakta.
Yani Mısır için demokrasi takviminin ilk yaprağı henüz açılmadı bile.
The New York Times'da Maureeen Dowd "Kleopatra'nın Mısır'ı çağının ne kadar ilerisindeyse Mübarek'in Mısır'ı da çağın o kadar gerisinde" benzeri bir karşılaştırma yapmıştı dün.
Ama iki ismi de iktidarda tutan dönemlerinin süper devletlerini, yani Roma İmparatorluğu ile Amerikan İmparatorluğu'nu mukayese etmemişti.