Meğer arılar bile yorulurmuş..."Arı gibi çalışıyor" özdeyişinin de anlamsızlaştığı bir durum varmış meğer.
Dün Anadolu Ajansı bir haber geçti.
Bu habere göre Amerikalı araştırmacılar manyetik bir aygıtla bir grup arının uykularını bozmuşlar.
Uykusuz ve yorgun arılar uykularını almış diğer arıların yanında görevlerini yapamaz duruma düşmüşler.
Haber bu konuya ilişkin gerekli bilgileri şöyle aktarıyordu:
Meğer "İşçi arılar"ın işlevi kovandaki diğer arıları bol polenli çiçeklere yönlendirmekmiş... İşçi arılar diğer arıları nektar bakımından zengin çiçeklere yönlendirmek için bir nevi "Sallanma dansı" yaparlarmış.
Araştırmaya göre işçi arılar uykusuz kaldıklarında bu yetenekleri zayıflıyormuş ve bu bilgiyi iletme görevleri de sekteye uğruyormuş.
Yorgun arıların dansları dinlenmiş olanlara nazaran daha yavaş ve daha az belirgin oluyormuş...
Şempanzeler ve insanlar
Arılar ve karıncalar gibi toplu yaşayan canlıların insan toplumları ile benzerliklerinin araştırıldığı, örgütlenme ve iş bölümü modellerinin incelendiği bilimsel çalışmalar var.
Bunun gibi mesela Jane Godall'ın gözlemleri sonucu şempanzelerin de araç yapıp kullandıkları saptandı.
Bunun yanında şempanzelerin de hemcinslerini öldürdükleri saptanarak insanlarla bir başka ortak yanları olduğu yargısına varıldı.
Ezop'tan La Fontaine'e uzanan ve Orwell'de zirveye vuran insan-hayvan benzerliğine dayalı edebiyat da bir yanda durmakta.
Son olarak da dış etkilerle uykuları kaçırılan ve huzurları bozulan arılar üzerindeki deneyle, insan topluluklarındakine benzer başka durumların diğer canlılarda da görülebileceği kanıtlanmış oluyor.
Kendi toplumumuzu alalım ele...
Biz de hem dış etkenlerle hem de kendi içimizde ürettiğimiz nedenlerle uykumuzu kaçırıp sık sık sosyo-politik yorgunluğa ve hatta bitkinliğe düşmüyor muyuz?
Bizler de yorgunuz "
Batı uygarlığı"ndan alıp benimsediğimiz "Milliyetçilik"in, önce Osmanlı'nın parçalanmasına ve bitkinleşmesine neden olduğunu gördük.
Yüzyıllara direnen bir imparatorluğun halkını oluşturan "Osmanlı anasırı" bir anda bölünüp parçalanmanın unsurlarına dönüştü.
Sonra da yine Batı uygarlığından alıp benimsediğimiz "Ulus devlet" modelinin "Irkçılık" a dönüşmesini de izledik.
"Millet"in öğeleri "Azınlıklar" oluverdiler.
Üstelik bunlardan bazıları da yok sayılmadı mı?
Hâlâ kalıcı çözüm üretemediğimiz "Kürt Sorunu" buna bir örnek değil mi?
Batı uygarlığının çeşitli dönemlerde benimsediği pragmatik ekonomik modelleri de dondurup "Resmi ideoloji"nin katı öğeleri haline dönüştürdük.
Rejimin tehditleri
Hâlâ özelleştirmeleri "Rejimin tehdidi" olarak gösteren siyasal söylemler duymuyor muyuz mesela?
1930'larda benimsenen kambiyo kontrollü para modellerini benimsemiş beyinlerin, İsviçre bankalarındaki paralara takılı meraklarının konvertibiliteyi yok saydıklarını görmüyor muyuz? "Demokrasi" ile birlikte "Militarizm"i de almadık mı dışarıdan?
"Silivri tutuklularına" ilişkin hukuki endişeleri seslendirenlerin "Balyoz" benzeri darbe girişimlerine ilişkin endişelerini de seslendirdiklerini hiç duydunuz mu?
Türkiye'nin izlediği siyasetten mutlu olmayan yabancı diplomatların aralarında "Ne zaman Türk ordusu darbe yapacak" diye konuştuklarını Wikileaks belgelerinde okumadık mı?
Bu ve benzer karmaşık olgularla aklımız sürekli bölündüğü için bizler de yorgun değil miyiz uykuları kaçırılan işçi arılar gibi?