Kurucu liderlerin söylemleri ve görüntüleri üzerinde oluşturulan ideolojik çerçeveler bugünün gerçekleri ile uyumlu olmasalar da, yine de etkili olabiliyor.
Bunu son olarak ABD Başkanı Obama'nın Hindistan'ı ziyareti dolayısıyla Mahatma Gandi'nin yeniden gündeme gelmesi ile bir kez daha gördük.
Obama Başkan seçilmeden önce senatörken masasının üzerinde Abraham Lincoln'ün, Martin Luther King'in ve Mahatma Gandi'nin fotoğrafları varmış.
Bu üç isim Obama'nın yol gösterici kahramanlarıymış.
Başkan olarak Hindistan'ı ziyaretinde de öncelikli iş olarak Mumbai'deki (Bombay) Gandi Müzesi'ni ziyaret etmiş.
Pasif direnişin ve barışın savunucusu Gandi'nin sadece Hindistan'ın değil tüm dünyanın kahramanı olduğunu söylemiş.
Gerçekler ve hayaller
Dünkü The New York Times'da yer alan bir haber-yorumda Jim Yardley, bugünün Hindistan'ını oluşturan gerçeklerle Gandi'nin söylemleri arasındaki uyumsuzlukları sıralamıştı.
Bir beze sarınıp yün eğiren Hindu liderin köye dayalı kalkınma modelinin ve pasif direnişe ait yönergelerinin, barışçılığının, bugünün nükleer güce sahip, endüstriyel gelişmeye ve bilişim teknolojilerine dayalı kent güdümlü Hindistan'ını temsil etmediğini vurgulamıştı The New York Times yazarı.
Aslında Obama da hayallerle gerçeklerin uyumsuzluğunu kendi yaşamında da görmüş bir siyasetçi değil mi?
Barış Nobeli'ni alırken Irak'taki ve Afganistan'daki savaşların komutanı değil miydi Obama?
Neticede Obama Hindistan ziyaretinde Mahatma Gandi'nin barışçılığını ne kadar övse de, aynı ziyaretin amaçlarından birinin Hindistan'a silah ve savaş uçağı satmak olduğu bilinmiyor mu?
Atatürk siyasi bir taraf mı?
"Bütün bunlardan bize ne" meselesine gelince...
Bizim kurucu liderimiz ve ulusal kahramanımız Atatürk'ün yaşadığı dönemdeki söylemleri ile bugünün Türkiye'sinin gerçekleri arasındaki çelişkiler, Gandi'nin söylemleri ile bugünün Hindistan'ının gerçekleri arasındaki çelişkilerden farklı değildir.
Bu açıdan bakıldığında bugünün siyasetçilerinin ve partilerinin Atatürk'ün gerçek vârislerinin kendileri olduğunu iddia etmeleri hem Atatürk imajına zarar vermekte, hem de gerçekleri çarpıtmaktan başka işe yaramamaktadır.
Özellikle CHP'li siyasetçilerin düşünmeleri gereken bir durumdur bu.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun veya Önder Sav'ın CHP'nin yönetimine sahip olmaya dönük siyasi kavgalarının Atatürk'le bir ilişkisi yoktur.
Siyasi liderler düne değil yarına dönük ufuklar açmayı yeğ tuttukları takdirde hem Atatürk siyasi kamplaşmaların ve hiziplerin bir tarafı olmaz, hem de kamuoyunun dikkati yurt ve dünya gündeminin gerçekleri üzerinde yoğunlaşır.
Siyasi partiler de, demokrasi de gerçeklere dayalı bir zeminde sağlıklı gelişirler.