Çeşitli konulara ilişkin "Merak"lar derecelendirilebilseydi, kimbilir ne kadar ilgi çekici durumlar ortaya çıkardı.
Örnek vereyim...
CHP'liler eski Genel Başkan Deniz Baykal'ı deviren video bantlarının kimler tarafından piyasaya sürüldüğünü mü, yoksa yeni Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun Çankaya'daki Cumhuriyet Bayramı resepsiyonuna katılıp katılmayacağını mı daha çok merak ediyordur?
Buna benzer başka sorunsallar var gündemimizde.
Örneğin "Karar vermek" eylemine ilişkin durumlar var.
Acaba "Karar"ın öncesi mi yoksa sonrası mı daha önemlidir?
Genel kurala göre zayıf insanlar karar vermeden önce "Acaba hangi kararı versem doğru olur" diye kuşku duyarlar... Güçlü insanlar ise karar verdikten sonra "Acaba kararım doğru muydu" diye kuşku duyarlar.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu Cumhuriyet Bayramı resepsiyonuna katılmak ya da katılmamak konulu kararı hakkında şöyle konuşmuş:
"-Siyasette beş gün oldukça uzun bir süredir. Önümüzdeki günlerde gelişecek tabloya ve koşullara bakıp ona göre karar vereceğiz."
Ne kadar önemli
Aslında bir bayram resepsiyonuna katılmak ya da katılmamak konusunda karar vermek çok önemli değil.
Kılıçdaroğlu katılsa da katılmasa da o resepsiyon yapılacak.
Ama bazı kararlar var ki bunları veremediğiniz takdirde, dramatik ve hatta trajik sorunlar doğuyor.
Örneğin Kıbrıs için kalıcı bir çözüm üretmek konusunda kararsızlık, Türkiye'nin Avrupa Birliği yolunu kapatıyor.
Bunun gibi "Kürt Realitesi"nin varlığını ve bu realitenin içeriğindeki çözüm bekleyen sorunları kabul etmekteki kararsızlık, bu gerçeğin bölücü terörle iyice kaynaşmasına dayandı.
Örneğin 1999'da Abdullah Öcalan'ın Amerika tarafından Türkiye'ye teslim edilmesi ertesinde, Güneydoğu'daki terör eylemleri asgari düzeye inmişti.
Belge'nin saptaması
Murat Belge'ye göre o dönemin karar merkezleri, şöyle bir yaklaşım sergileyebilselerdi mesela:
- "Bildiğiniz koşullarda, 'silahlı bir çete' ile 'düşük yoğunluklu savaş' içindeyken bir 'reform' çabasına giremedik. Ama şimdi, bu kişinin yargılanma sürecinden ve onun arkada bıraktığı örgütünün davranışlarından bağımsız olarak, bizim de 'sorun' olarak gördüğümüz şu ve şu uygulamalara son vereceğiz."
Kararsızlığın sonucunu da şöyle vurgulamış Murat Belge Taraf'taki yazısında:
"-O paketi Amerikalılar niçin TC devletinin eline teslim etti? Ama TC devletinin Amerika'ya kulak asması yakışık almaz. Hiçbir şey yapmadan, "uzak bir gelecek vadesi" içinde bile bir "reform" konuşmasına girmeden, oturduk. 'Apo gitti, kavga bitti.'
Ciddiye alınmak
-Tabii ki bitmedi. Bütün bu süreç Kürtlere ne gösterdi? 'Bunlar bizim hayat koşullarımızı düzeltmek için kıllarını kıpırdatmayacaklar. Belki de bizim bu ülkede işimiz yok. Her hal-ü kârda, biz ancak silahlı bir güç olduğumuz zaman ciddiye alınıyoruz. O halde, devam...' "
Ne dersiniz?
Bütün bu durumların sonunda kararsızlığın öncesi mi yoksa sonrası mı daha önemli olmuştur?
AK Parti iktidarı için de "Kürt Açılımı" nın sonrası, öncesinden daha önemli olmayacak mı?
Veya Kılıçdaroğlu'nun resepsiyona katılıp katılmamak konusunda vereceği karar gerçekten çok mu önemlidir?