Kişinin akıl sağlığının bozulduğu "Uyumsuz" davranışlarda bulunması ile anlaşılır.
Geceyi gündüz sanabilir, kışın yazlık giysilerle dolaşır...
Giderek birlikte yaşamanın koşullarını yok sayar, edepsizliği açık sözlülük olarak görebilir.
Kimine "Sosyopat" derler ve onu farklı konumda değerlendirirler.
Kimi iki yandan birine düşebileceği sınır çizgisinde (Borderline) görülür.
Kimi de doğrudan "Şizofren" benzeri teşhislerin konusu olur, gözetim altına alınır, ilaçlarla beyin kimyası değiştirilmeye çalışılır.
Ancak işin anahtarı her durumda "Uyumsuzluk"tur.
Bazen toplumlar veya bazı toplum kesimleri de, yaşanan mekâna, dünya gerçeklerine, değişime ve zamana uyumsuzluk gösterirler.
Ben bunun somut örmeklerini geçen yıllarda Moskova'da görmüştüm.
Bir defasında içkili bir lokaldeydik. Dekolte giyinmiş genç kızlar müşterilere servis yapıyordu.
Orkestra Amerikan cazı çalıyor, ithal içkiler tüketiliyor, hesaplar dolarla ödeniyordu.
Bir masadaki yaşlı bir adam ayağa kalktı, sandalyesinin üzerine çıktı. İçinde "Tavariş" (Yoldaş) kelimesinin sık sık geçtiği bir şeyleri bağırarak söylemeye başladı.
Sonunda iki garson adamın kollarına girip, onu dışarı attılar.
Meğer "Yoldaşlar, Lenin yaşasaydı bu durumu kabul etmez ve hepinizi kurşuna dizdirirdi" falan diyormuş.
Komünist olduğu için Suriye'de zindanlarda sürünmüş, sonunda Sovyetler'e sığınarak kurtulmuş ve o dönemde kahraman olarak kabul edilmiş bir Arap siyasetçiymiş bu yaşlı adam.
Şimdi ona meczup muamelesi yapılıyordu Rusya'da.
Anayasa anlayışı da değişir
Bir defasında da Kremlin'in (Duvar) önünde orak çekiçli bayraklarla gösteri yapan Komünist Partililerle, meydandaki Rusların nasıl alay ettiklerine tanık olmuştum.
Bizde "Uyumsuz" olmakla "Eleştirmek" arasındaki fark gözden kaçırıldığı için, bazı kesimlerin ve kişilerin akıl sağlıklarının kontrol edilmesi unutulabilir.
Bu durumu önümüzdeki dönemde ve özellikle yeni bir Anayasa'nın yazılması sürecinde yeniden görebiliriz.
Unutmayalım... Anayasa hukuku da, anayasa anlayışı da her dönemde değişime konu olmuştur.
Çağımızın demokrasilerindeki anayasa anlayışına göre devletin görevi, bireyin ve toplumun özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmaktır.
Siyasetin görevi de yaşamı kolaylaştırmak ve mutluluk arayışının yollarını açmaktır.
Siz düne takılır ve yeni anayasa ile de hangi dilleri yasak edebiliriz, hangi kimlikleri yok sayabiliriz, halkın yönetime temsili demokrasi yoluyla katılımını kısa devreler yapıp nasıl engelleyebiliriz benzeri arayışları gündeme getirirseniz, birilerinin mutlaka sizin akıl sağlığınızı kontrol etmesi gerekecektir.
Demirel ile Özal farkı
Örneğin Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın, bakanların eşlerinin başları sizin "Türban" diye nitelediğiniz baş örtüsü ile örtülüyken ve başı örtülü kadınlar başı açık kadınlardan bazen daha dünyalı, daha özgür, daha kültürlü yazılar yazar, televizyon programları yaparlarken siz "Siyaset yapıyorum" diyerek hâlâ başörtüsünün biçimine bağlı özgürlükleri konuşuyorsanız, bu ciddi bir "Uyumsuzluk" durumunun göstergesi değil midir?
Rahmetli Kemal Ilıcak "Bir konuyu Demirel'e sorarsanız ceketinin mendil cebinden bir Anayasa kitapçığı çıkartıp, cevabı onda arardı... Aynı soruyu Özal'a yönelttiğinizde ise ceketinin mendil cebinden bir hesap makinesi çıkartırdı" diye anlatmıştı iki siyaset anlayışının arasındaki farkı.
Bir dönemin siyasal ve ideolojik egemenlerinin marjinalliğe kaymasının dünyada bu kadar çok örneği varken, bizdekilerin uyumsuz olmaktan hiç ürkmemeleri, bunların akıl sağlıklarının da sorgulanmasını gündeme getirebilir.