Referandum kampanyasında kendilerini evet-hayır rüzgârına kaptıran siyasi liderlerden bazıları, bu süreci kendileri için "Olmak ya da olmamak" meselesi haline dönüştürmekteler.
Bu liderlerden biri de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli değil mi?
Anayasayı toptan ve temelden değiştirme çalışmaları sürerken, AK Parti'yi 2007'de sadece "Başörtüsü"ne dayalı bir değişiklik yapmaya sürükleyen sanki MHP değilmiş gibi, şimdi referanduma sunulan maddelere karşı hayırcı bir cihat ilan etmeyi anlamak tabii ki kolay değil.
Ama neticede "Türk siyasetinde dün dündür, bugün bugündür" diyerek anlayışla karşılıyoruz bu tutumu.
Belki de şu siyasi hesap yapılıyor bu hayır kampanyasına dönük olarak.
Referandumda çıkması muhtemel yüzde 40'lar (belki de yüzde 50'ler) dolayındaki oyların paylaşımında, CHP ile MHP bu oyların kaçta kaçının kendilerinden kaynaklandığını pek bilemeyecekler.
Medya takıntısı
Bu konunun tartışılmayacağını da kimse söyleyemez.
İşte Bahçeli bu noktada "Referandumda hayırcıları ben sürükledim" diyerek Kemal Kılıçdaroğlu'nun getirdiği hayır oylarını kendine yazabilir ve bir seçimde baraj altına düşebileceği söylenen partisine böylece moral verebilir.
Ama yine de Bahçeli'nin üslubu bu hesabı aşan sertlikte.
Bu arada medya kuruluşlarına ve patronlarına da, kendisi ile ilgili hoşuna gitmeyen haberler yayınlandığında ağzına geleni söylemekten geri kalmıyor.
Google'a girip Bahçeli'nin adını medya patronlarıyla birlikte yazın.
Mesela geçen Şubat'ın 5'inde şu konuşmayı yapmış Bahçeli:
"- Servetinin kaynağı şaibeli olan ve elindeki medya gücünü ticari faaliyetleri için iktidara kiralayan medya patronlarından Ahmet Çalık, Akın İpek, Turgay Ciner ve Ferit Şahenk'in elindeki haberleşme vasıtaları ve elemanları ile partimize yönelik karalamaların odağı haline geldikleri görülmektedir. Söz konusu olan medya temsilcilerinin gerçeğe aykırı ve ahlaken sorunlu yayınlarının devamı halinde, aziz milletimiz bunları affetmeyecek ve milliyetçi-ülkücü irade ise bu ahlaksızlığı asla unutmayacaktır."
Dut yemiş bülbül
Bahçeli'nin bu konuşması ertesinde Ciner Grubu "Hedef gösterme, tehdit etme ve hakaret içeren beyanlarda bulunmanın demokrasi ve hukuk dışılığında da hiçbir kuşkuya yer yoktur" içerikli bir cevap vermişti...
Son olarak Barzani'ye verilen desteğin haberleştirilmesi dolayısıyla Sabah gazetesini hedef kılan ve gazetenin tartışmalı krediyle satın alındığını ileri süren bir açıklama daha yaptı.
Sabah'ın çalışanlarıyla birlikte yaşadığı serüvenleri içeriden izleyen bir gazeteci olarak, "Medya-siyaset" ilişkilerindeki geçmiş çarpıklığı ve bunlardaki Bahçeli katkısını bilenlerdenim.
Şimdi hoşuna gitmeyen medyaya ve onların patronlarına kurt sesi çıkartarak saldıran Bahçeli'nin Uzan'lar karşısında nasıl dut yemiş bülbül olduğunu ve Uzan açılışlarının garnitürü rolünde görüldüğünü de hatırlıyorum.
Dün dündür
Bankacılık ve krediler konusundaki hassasiyetini iktidardayken de sürdürseydi ve o dönem Bankalar Kanunu'nun 64'üncü maddesinde bulunan İmar Bankası'nı şimdiki hassasiyetiyle kovalasaydı, bu durumlar yaşanmazdı.
Etibank'ın Bilgin'e, Milliyet'in Korkmaz Yiğit'e satılmasında da Bahçeli'nin gösterdiği bir tepkiye rastlamadım arşivlerde.
Sabah sahte belgeyle Turgay Ciner'den alınırken de Bahçeli şimdiki gibi konuşkan değildi.
Sabah'ın alımı için kullanılan kredilerin teminatı yetersizse, bu kredilerin vadesi gelen geri ödemeleri yapılmıyorsa, zaten gereken yasalara göre yapılır.
Özetle herkes kendi işine baksa daha doğru olur.
Bahçeli'nin işi de partisini bir kez daha baraj altına düşürmemek olmalı değil midir?