Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Yoksa hayat büyük bir tekrar mıdır?

Nurullah Ataç'ın teknolojiden en büyük beklentisi, geçmişte söylenip boşluğa giden konuşmaların toplanıp, yeniden dinlenebilmelerinin mümkün olmasıydı.
Çenesini hızlı hızlı kaşır sonra konuşurdu:
- Düşünün Sezar'ın Senato önünde yaptığı konuşmayı bir gün kendi sesinden dinleyebileceğimizi... Ya da Thomas Moore'un 8'inci Henry'ye "Hayır" dediği konuşmasını kendi sesinden dinleyebilecek olmamızı...
Ataç (1898-1957) ne interneti ne de Google'ı görebildi.
Artık hiçbir konuşmanın boşluğa karışmadığı ve kozmik bir hafızanın her şeyi arşivlediği bir çağdayız.
Herhalde ileride Ataç'ın beklediği şey de gerçekleşecek.
Uzayda dolaşan konuşmalar da kayda alınıp, dinlenebilecekler.
Eski konuşmaları yeniden dinleyebilmek ya da tarihte olup bitenlerin iç yüzünü öğrenmek, acaba insanların ve toplumların davranışlarını derinden etkileyecek mi?

Ne değişirdi ki?
Çünkü ses kaydının mümkün olduğu tarihten bugüne aktarılan önemli konuşmaları dinleyebilmek, fazla bir değişiklik getirmiyor toplumsal ve bireysel davranışlara.
Ayrıca Shakespeare'in Sezar'a yaptırdığı konuşmanın, Sezar'ın kendi konuşmasından daha etkili olması ihtimali de çok fazla değil mi?
Daha önce de yazdığım bir fıkra-öykü var belleğimde.
Film prodüktörünün bürosuna gelen senarist, şimdiye kadar hiç ele alınmamış bir konuyu, yeni senaryosunda işlediğini söyler.
Prodüktör filme alınmayı bekleyen fazlaca senaryo olduğunu söylerse de, senarist ısrar eder ve son yazdığı senaryoyu özetler:
- Zalim fabrikatörün oğlu, fabrikada çalışan yoksul ve güzel işçi kıza âşık olur. Ama zalim baba bunların evlenmelerine izin vermez. Çünkü oğlunu komşu fabrikanın sahibinin kızı ile evlendirmeyi planlamaktadır. Bu arada işçi kız fabrikanın sahibinin oğlu ile girdiği ilişki sonucu hamile kalır. Bir kız bebek doğururken de ölür. Genç adam sonunda babasının isteğine uyar ve komşu fabrikanın sahibinin kızı ile evlenir. Bu evlilikten de bir erkek çocuk doğar. Aradan geçen yıllar sonunda babaları bir anneleri farklı kız ile oğlan tanışıp birbirlerine âşık olurlar. Bir gün olayları bilen bir yaşlı kadın, onlara kardeş olduklarını söyler. Bunun üzerine ikisi el ele tutuşup uçurumdan atlayarak intihar ederler. Filmin sonunda bunların babalarını çaresizlik içinde ağlarken görürüz.

Beyaz bir yaprak gibi...

Bu senaryonun özetini dinleyen prodüktör senariste öfkeyle bağırır.
- Bunun neresi yeni ve orijinal? Elimdeki senaryoların yarısı bunun gibi, der.
Senarist gülümser ve cevap verir prodüktöre:
- Ama benim senaryomdaki olaylar ayda geçiyor.
Çok partili demokrasi tarihimizin liderler arası polemiklerini hatırlar ve referandum kampanyasındaki son polemikleri izlerken "Bu son senaryoda olanlar keşke ayda geçseydi" diye düşünüyorum zaman zaman.
Köklü çözüm bekleyen sorunlar ve çözüm yerine kavga üreten polemikler keşke ayda bulunsalardı.
Aslında galiba torunlarımı kıskanıyorum.
Çünkü onların hafızaları beyaz bir yaprak kadar temiz.
Gördükleri ve duydukları her şey onlara ilk kez oluyormuş gibi gelecek.
Tatillerinde görmedikleri ülkeleri görmeyi, okumadıkları kitapları okumayı planladıklarında, mesela Bodrum'a gittikleri ve o günün gazetelerini okudukları zaman, planlarını gerçekleştirmiş olacaklar.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA